1 Kasım 2018 Perşembe

KVK Kurumu'nun, Veri Sahibinin Rızasını Almadan ve KVKK'da Öngörülen İşleme Şartlarını Sağlamadan İletişime Geçenler Hakkındaki İlke Kararı

KVK Kurumu, 16.10.2018 tarih ve 2018/119 sayılı Kurul Kararı'nda veri sahibinin rızalarını almadan ve Kanunun 5'inci maddesinde hüküm altına alınan işleme şartlarını sağlamadan, telefon numaralarına SMS göndermek, arama yapmak veya e-posta adreslerine posta göndermek suretiyle reklam içerikli ileti yönlendiren veri sorumluları ile veri sorumluları adına reklam içerikli mesaj/e-posta göndermek veya arama yapmak amacıyla ilgili kişilerin açık rızaları bulunmaksızın bu verileri kullanan veri işleyenlerin söz konusu veri işleme faaliyetlerini Kanunun 15'inci maddesinin (7) numaralı fıkrası uyarınca derhal durdurması gerektiğini hatırlatmıştır. 

Kurum, Veri Sorumlusunun Kanun'un 12. maddesinde doğan veri güvenliğine ilişkin yükümlülüğünü de hatırlatarak, Kurum'un buna ilişkin "ilke kararına" aykırı işlemler yapılması halinde Kanun'un 18. maddesi kapsamında idari yaptırım uygulayacağını ve özellikle kişisel verileri hukuka aykırı elde etme söz konusu ise TCK'nın ilgili hükümleri doğrultusunda Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunacağını açıklamıştır.

Kararın tamamı aşağıda yer almaktadır.

Av. Ferman Kaya



1 Kasım 2018 PERŞEMBE
Resmî Gazete
Sayı : 30582
KURUL KARARI
Kişisel Verileri Koruma Kurumundan:
KARAR
Karar Tarihi               :  16/10/2018
Karar No                    :  2018/119
Toplantı Sıra Sayısı   :  2018/26
Konu Özeti                 :  Veri sorumluları ve veri işleyenler tarafından ilgili kişilerin e-posta adreslerine veya SMS ya da çağrı ile cep telefonlarına reklam bildirimleri/aramaları yönlendirilmesinin önüne geçilmesini teminen ilke kararı alınması

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (Kanun) hükümlerine aykırı olarak ilgili kişilerin açık rızaları alınmaksızın e-posta adreslerine veya SMS veya çağrı ile cep telefonlarına reklam bildirimleri/aramaları geldiği hususunda Kişisel Verileri Koruma Kurumuna (Kurum) intikal eden çok sayıda başvuru ile bu kapsamda yürütülmekte olan incelemeler çerçevesinde ulaşılan tespitler dikkate alınarak;
- İlgili kişilerin rızalarını almadan ve Kanunun 5 inci maddesinde hüküm altına alınan işleme şartlarını sağlamadan, telefon numaralarına SMS göndermek, arama yapmak veya e-posta adreslerine posta göndermek suretiyle reklam içerikli ileti yönlendiren veri sorumluları ile veri sorumluları adına reklam içerikli mesaj/e-posta göndermek veya arama yapmak amacıyla ilgili kişilerin açık rızaları bulunmaksızın bu verileri kullanan veri işleyenlerin söz konusu veri işleme faaliyetlerini Kanunun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrası uyarınca derhal durdurması gerektiği,
- Kanunun 12 nci maddesi kapsamında veri sorumlusunun kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini önlemek, kişisel verilere hukuka aykırı olarak erişilmesini önlemek ve kişisel verilerin muhafazasını sağlamak amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak zorunda olduğu ve kişisel verilerin kendi adına başka bir gerçek veya tüzel kişi tarafından işlenmesi hâlinde, anılan tedbirlerin alınması hususunda bu kişilerle birlikte müştereken sorumlu olduğu,
- Belirtilen şekilde söz konusu faaliyetlerde bulunan veri sorumluları hakkında Kanunun 18 inci maddesi hükümleri çerçevesinde işlem tesis edileceği,
- Bahse konu şekilde işlenen kişisel verilerin hukuka aykırı olarak elde edilmiş olabileceği de göz önüne alınarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme veya Ele Geçirme” başlıklı 136 ncı maddesi çerçevesinde ilgili veri sorumluları hakkında gerekli hukuki işlemlerin tesisi için konunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 158 inci maddesi uyarınca ihbaren ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirileceği
hususlarında kamuoyunun bilgilendirilmesine ve bu İlke Kararının Kurumun internet sitesi ile Resmî Gazete’de yayımlanmasına oy birliği ile karar verilmiştir.

11 Ekim 2018 Perşembe

E-Ticaret Hukuku ve Tüketici Hukukundaki Uygulamaları


İkinci Baskıya Önsöz

Kitabın ilk baskısının üzerinden uzun bir süre geçmemiş olmasına rağmen bilişim teknolojilerindeki gelişim ve küresel hızlı değişim ticarette, hukukta ve sosyal yaşamda önemli değişimler meydana getirdi. Gelişmiş dünyada değişimin dinamiği esas olarak yazılım, bilgi teknolojileri, bilgi ekonomisi ve bunları yasal bir çerçevede destekleyen hukuk normları olurken, ülkemizde değişiminin esaslı dinamiğinin siyasi gelişmeler temelli norm değişimi olduğunu görmekteyiz. Geçen süreçte e-ticaret gelişmiş yapay zeka ve akıllı uygulamaları da kullanarak, ülkemizde ve dünyada hızla büyümeye devam etti. Aynı doğrultuda, ülkemizde e-ticareti yakından ilgilendiren birçok hukuki düzenleme yapıldı ve bu düzenlemelerin uygulanmasına ilişkin önemli bir deneyim oluştu.


Bu baskıda, tüm bölümler yaşanan gelişmeler çerçevesinden yeniden ele alındı. Özellikle e-ticareti yakından ilgilendiren kişisel verilerin korunmasına ilişkin ikincil mevzuat ve KVK Kurulu Kararları dikkate alınarak (AB Genel Veri Koruma Tüzüğü - General Data Protection Regulation – GDPR’ın getirdiği yenilikler de incelendi) bu bölüm kapsamlı bir şekilde gözden geçirildi ve yeniden kaleme alındı. Tüketici mevzuatı ve geçen sürede oluşan uygulama örnekleri de dikkate alınarak bu bölüm de kapsamlı olarak yenilendi. Bir diğer önemli değişim 5651 sayılı İnternet Kanunu’nda gerçekleşti. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu yeniden yapılandırıldığından, ilgili bölümde bu hususlar da güncellendi ve bu süreçte oluşan Kurul Kararlarına değinildi. Diğer bir önemli gelişme ise, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesiydi. E-ticareti de yakından ilgilendiren bu gelişme ilgili bölümde yeniden kaleme alındı.

Kitabın önemli bir bölümünü oluşturan e-ticarette tüketici hukuku uygulaması bu alandaki yayınların çoğalması, uygulamanın çeşitlenmesi ve yeni soru ve cevapların oluşması da dikkate alınarak geliştirildi. Her yıl istikrarlı olarak %50’ye yakın büyüyen e-ticarette kitabın bir nebze de olsa yol göstermesi dileğiyle. 

                                                                            Ferman Kaya
                                                                            İstanbul, Ekim 2018

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Kişisel Verileri Koruma Kurulu'nun Veri Sorumluları Siciline Kayıt Yükümlülüğünün Başlamasına İlişkin Duyurusu

Kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanan "veri sorumlusu", kişisel verileri tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde etmesi, kaydetmesi, depolaması, muhafaza etmesi, değiştirmesi, yeniden düzenlemesi, açıklaması, aktarması, devralması, elde edilebilir hale getirmesi, sınıflandırması ya da kullanılmasının engellemesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlemi 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na ("Kanun") uygun bir yapıda yerine getirmek zorundadır.

Veri sorumlusunun faaliyetini Kanun'a uygun gerçekleştirmesi ve kişisel verilerin işlenmesinde şeffaflığın ve denetlenebilir bir yapının oluşturulması için Kanun'da "Veri Sorumluları Siciline" kayıt yükümlülüğü getirilmiştir. Bu sebeple Kanun'un m. 16/2 hükmünde Kişisel Verilerin Korunması Kurulu'nun ("Kurul") gözetiminde Kurul Başkanlığı tarafından oluşturulacak Veri Sorumluları Siciline kayıt zorunluluğu getirilmiştir. Böylelikle veri sorumlularının kimler olduğunun kamuya açıklanması ve bu yöntemle kişisel verilerin korunması hakkının daha etkin şekilde kullanılması hedeflenmiştir.

Veri Sorumluları Siciline kayıt zorunluluğunun düzenlendiği Kanun m. 16/2 hükmüne göre: “Kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişiler, veri işlemeye başlamadan önce Veri Sorumluları Siciline kaydolmak zorundadır. Ancak, işlenen kişisel verinin niteliği, sayısı, veri işlemenin kanundan kaynaklanması veya üçüncü kişilere aktarılma durumu gibi Kurulca belirlenecek objektif kriterler göz önüne alınmak suretiyle, Kurul tarafından, Veri Sorumluları Siciline kayıt zorunluluğuna istisna getirilebilir.” hükmü ile Kanunun Geçici 1 inci maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan “Veri sorumluları, Kurul tarafından belirlenen ve ilan edilen süre içinde Veri Sorumluları Siciline kayıt yaptırmak zorundadır.”  Kanun’un 18. maddesinde Veri Sorumluları Siciline kaydını süresinde yerine getirmeyen ve kayda uygun işlem yapmayan veri sorumlusu hakkında 20.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar, idari para cezası verileceği öngörülmüştür. Bu tutar her yıl yeniden değerleme oranına göre artmaktadır.

Buna göre, Veri Sorumluları Sicili, Kanun kapsamında kamuya açık olarak tutulmak zorundadır (Kanun m. 16/1). Kamuya açıklık kavramı, isteyen kişinin sicil üzerinde inceleme yapabilmesi anlamına gelmektedir. Kanun'un hazırlanması aşamasındaki Komisyon görüşmelerinde ve Kurul çalışmalarından anladığımız üzere kamuya açıklık ilkesi ile kişisel verilerin korunmasının daha etkin bir şekilde yerine getirilmesi amaçlanmıştır. Zira veri sorumlularının kamu tarafından bilinebilir olması, ilgili kişilerin hak ihlallerine karşı daha etkili şekilde mücadele etmesine imkan verecektir.

Kanun'da kimlerin Veri Sorumluları Siciline kayıttan istisna tutulacağına ilişkin olarak da düzenleme yapılmış olup, istisna yetkisi Kurul'a verilmiştir. Bu kapsamda 02.04.2018 tarihli ve 2018/32 sayılı Kurul Kararı yayımlanmıştır. Kurul Kararı birçok hususta belirsizlik getirmiş ve istisnaların belirsizliği hususunda Kurul'a eleştiriler yöneltilmiştir. Bu doğrultuda Kurul "Veri Sorumluları Siciline Kayıt Yükümlülüğünde İstisna Tutulacak Veri Sorumluları" ile ilgili Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 19/07/2018 Tarihli ve 2018/87 Sayılı Kararını yayımlamıştır. Bu karar da bazı belirsizlikleri devam ettirmekle birlikte, en azından daha net bir ölçüt getirilmiştir. Kurul Kararında: "yıllık çalışan sayısı 50’den az ve yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den az olan gerçek veya tüzel kişi veri sorumlularından ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olmayanların; Veri Sorumluları Siciline kayıt yükümlülüğünden istisna tutulmasına karar verilmiştir."

18 Ağustos 2018 Tarihli ve 30513 Sayılı Resmî Gazete yayımlanan "Sicile Kayıt Yükümlülüğünün Başlama Tarihleri" ile ilgili Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 19/07/2018 Tarihli ve 2018/88 Sayılı Karar"da:
  • Yıllık çalışan sayısı 50’den çok veya yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den çok olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları için Veri Sorumluları Siciline kayıt yükümlülüğü başlangıç tarihinin 01.10.2018 olması ve Sicile kayıt yaptırmaları için bu veri sorumlularına 30.09.2019 tarihine kadar süre verilmesinin kabulüne,
  • Yurtdışında yerleşik gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları için Veri Sorumluları Siciline kayıt yükümlülüğü başlangıç tarihinin 01.10.2018 olması ve Sicile kayıt yaptırmaları için bu veri sorumlularına 30.09.2019 tarihine kadar süre verilmesinin kabulüne,
  • Yıllık çalışan sayısı 50’den az ve yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den az olanlar Veri Sorumluları Siciline kayıtta istisna tutulmuştur. Bununla birlikte çalışan sayısı ve bilançosu istisna kapsamında kalsa dahi ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olan gerçek ve tüzel kişi veri sorumluları için Veri Sorumluları Siciline kayıt yükümlülüğü başlangıç tarihinin 01.01.2019 olması ve Sicile kayıt yaptırmaları için bu veri sorumlularına 31.03.2020 tarihine kadar süre verilmesinin kabulüne (Yazım hatası 1 Eylül 2018 Tarihli ve 30522 Sayılı Resmî Gazete duyurusuyla düzeltilmiştir),
  • Kamu kurum ve kuruluşu veri sorumluları için Veri Sorumluları Siciline kayıt yükümlülüğü başlangıç tarihinin 01.04.2019 olması ve Sicile kayıt yaptırmaları için bu veri sorumlularına 30.06.2020 tarihine kadar süre verilmesinin kabulüne
karar verilmiştir.

Karul kararına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

https://kvkk.gov.tr/Icerik/5272/2018-88

Av. Ferman Kaya


3 Ağustos 2018 Cuma

Kişisel Verilerin İşlenmesinde Kabahatler ve KVK Kurulu'nun Karar Özetleri

Bilindiği üzere 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ("Kanun") 07.04.2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun, kişisel verileri işlenen gerçek kişiler ile bu verileri tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla işleyen gerçek ve tüzel kişileri kapsamaktadır. 

Kanun'da veri işleyenin büyük ya da küçük ölçekli bir işletme olması açısından da bir ayrım getirilmemiştir. Bu sebeple küçük veya büyük tüm işletmelerin gerçek kişi verisi işlemeye başlamadan önce Kanun'a uygun bir yapı oluşturmaları ve kişisel veri sahibini aydınlatmaları, istisnaya girmeyen hallerde ise veri sahibinin açık rızasını almaları gerekmektedir.

Belirli istisnalar öngörmüş olmakla birlikte temel ilke: "kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemeyeceğidir." Aynı doğrultuda kişisel veriler;  ancak KVK Kanunu ve diğer kanunlarda öngörülen usul ve esaslara uygun olarak işlenebilir. Kişisel verilerin işlenmesinde; hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma, doğru ve gerektiğinde güncel olma, belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme, işlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma, ilgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme ilkelerine uygun işlem yapılmalıdır.

Kanun'da aydınlatma yükümlülüğü de düzenlenmiş olup, bu düzenleme için istisna öngörülmemiştir. Buna göre, veri sorumlusu, veri sahibini Kanun, Tebliğ ve yönetmeliklere uygun aydınlatmakla yükümlüdür. Aynı doğrultuda veri sorumlusu kişisel verilerin aktarılmasında, güvenliğinin sağlanmasında ve imhasında da gerekli özeni göstermelidir. Aksi halde Kanun'da düzenlenmiş olan idari para cezası ile ceza kanununda düzenlenmiş hürriyeti bağlayıcı cezalarla karşılaşma ihtimali bulunmaktadır. 

Kanun'un yürürlükte olduğu iki yılı aşkın sürede KVK Kurulu kişisel verilerin işlenmesinde Kanun'a aykırılığı tespit ettiği durumlarda idari para cezaları öngörmektedir. Bu para cezaları Kanun'un 18. maddesinde "Kabahatler" başlığında şu şekilde düzenlenmiştir:

Kabahatler
MADDE 18- (1) Bu Kanunun;
  • a) 10 uncu maddesinde öngörülen aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında 5.000 Türk lirasından 100.000 Türk lirasına kadar,
  • b) 12 nci maddesinde öngörülen veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında 15.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar,
  • c) 15 inci maddesi uyarınca Kurul tarafından verilen kararları yerine getirmeyenler hakkında 25.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar,
  • ç) 16 ncı maddesinde öngörülen Veri Sorumluları Siciline kayıt ve bildirim yükümlülüğüne aykırı hareket edenler hakkında 20.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar
idari para cezası verilir.

(2) Bu maddede öngörülen idari para cezaları veri sorumlusu olan gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanır.
(3) Birinci fıkrada sayılan eylemlerin kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları bünyesinde işlenmesi hâlinde, Kurulun yapacağı bildirim üzerine, ilgili kamu kurum ve kuruluşunda görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında görev yapanlar hakkında disiplin hükümlerine göre işlem yapılır ve sonucu Kurula bildirilir.

Bu genel açıklamalar ışığında KVK Kurulu'nun uyguguladığı son idari yaptırımları incelediğimizde: "özel nitelikli kişisel verilerin kanuna aykırı şekilde internet ve sosyal medya mecralarında paylaşılması, iş başvurusu sürecinde işlenen kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde paylaşılması, kişisel veri güvenliği ihlalinin geç bildirimi, açık rızanın hizmet şartına bağlanması, işlenme amacının gerektirdiğinden fazla kişisel veri işlenmesi/aktarılması (veri minimizasyonu ilkesine aykırılık), veri sorumlusu tarafından kanunda belirlenen süre içerisinde ilgili kişiye cevap verilmemesi ilgili kişinin kişisel verilerinin silinmesi talebinin yerine getirilmemesi, kişisel veri güvenliğinin sağlanması amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli idari ve teknik tedbirlerin alınmaması" gibi hallerin Kanun'un 18. maddesi kapsamında idari yaptırıma tabi tutulduğunu görmekteyiz. Bu kapsamda, veri sorumlularının tüm veri işleme süreçlerini Kanun'a uyumlu hale getirmeleri gerekmektedir. Aksi halde veri sorumlusunun Kanun'da öngörülmüş olan yüksek tutarlı idari para cezaları ile veya TCK'da düzenlenmiş olan hürriyeti bağlayıcı cezalarla muhatap olma riski bulunmaktadır.

Av. Ferman Kaya


KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KURULU KARAR ÖZETLERİ

  

Özel Nitelikli Kişisel Verilerin Kanuna Aykırı Şekilde İnternet ve Sosyal Medya Mecralarında Paylaşılması

İlgili kişiye ait özel nitelikli kişisel veri olan sağlık raporunun, bir Hastane nezdinde hastaların tedavi sürecinde yer alan hekimler tarafından, veri sorumlusuna ait mobil olarak kullanılan bir uygulamadan alınan ekran görüntüsünün başka bir cihaz tarafından çekilmesi suretiyle internet ve sosyal medya mecralarında paylaşılması ve bu itibarla özel nitelikli bir kişisel verinin sosyal medya aracılığıyla geniş bir kitleye ifşa edilmiş olduğu dikkate alınarak, Kurulca yapılan resen inceleme neticesinde;
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi kapsamında kişisel verilerin muhafazasını sağlamak amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin edemeyen veri sorumlusu hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari para cezası uygulanmıştır.

İş Başvurusu Sürecinde İşlenen Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Şekilde Paylaşılması

a) İlgili kişi tarafından, online olarak insan kaynakları hizmeti sunan veri sorumlusuna ait bir platform üzerinden yapılan iş başvurusunun akabinde; veri sorulusunun, ilgili kişiye ait başvuru bilgisi, ad ve soyadı ile e-posta adresi bilgisini içeren kişisel verileri herhangi bir hukuki sebebe dayanmadan diğer işe başvuranlarla paylaştığı tespit edildiğinden;
Bu durumun; 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasına aykırılık teşkil etmesi nedeniyle anılan Şirket hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari para cezası uygulanmıştır.
b) Bir şirketler topluluğu bünyesinde yer alan birden çok veri sorumlusu şirketler arasında veri aktarımı gerçekleştirilmesinin, üçüncü kişiye veri aktarımı olarak değerlendirildiği, bu itibarla aynı şirketler topluluğu bünyesinde yer alan veri sorumluları arasında gerçekleşecek veri aktarımında da 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 8 inci maddesi hükümlerinin esas alınması gerektiği dikkate alındığında,
İş başvurusunda bulunan bir adayın açık rızası olmadan kişisel verilerinin bir şirketler topluluğu altında yer alan veri sorumluları arasında aynı veri tabanını kullanmak suretiyle paylaşılmasının Kanunun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasına aykırılık teşkil etmesi nedeniyle, anılan Şirket hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari para cezası uygulanmıştır.

Kişisel Veri Güvenliği İhlalinin Geç Bildirimi

İşlenen kişisel verilerin kanuni olmayan yollarla başkaları tarafından elde edilmesinin veri sorumlusu tarafından en kısa sürede ilgilisine ve Kurula bildirimde bulunulmamasının;
Veri sorumlusunun gerçekleşen veri ihlalini ilgili kişilere 17 ay, Kurula ise 10 aylık gecikmeyle bildirmesinin Kanunda belirtilen “en kısa süre”yi aşan bir süre olduğu ve bu durumun Kanunun 12 nci maddesinin (5) numaralı fıkrası kapsamında veri güvenliği ihlali olarak değerlendirilmesi nedeniyle Kurul tarafından Kanunun 18 inci maddesi gereğince ilgili veri sorumlusu hakkında idari yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.

Açık Rızanın Hizmet Şartına Bağlanması

Veri sorumlusu tarafından Kanunun 5 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendi kapsamında sözleşmenin taraflarına ait kişisel veri işlenmesi durumunda ayrıca açık rıza alması ve de açık rızayı üyeliğin ve hizmetin dolayısıyla sözleşmenin bir koşulu olarak dayatmasının;
- Diğer kişisel veri işleme şartlarının varlığı durumunda açık rıza alınmasının ilgili kişinin yanıltılması ve yanlış yönlendirilmesi dolayısıyla veri sorumlusunca hakkın kötüye kullanılması anlamına geleceği,
- Ayrıca hizmetin açık rıza şartına bağlanmış olmasının açık rızayı sakatlayacağı,
dikkate alındığında, bu durumun Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma ve işlenme amacı ile bağlı, sınırlı ve ölçülü olma ilkelerine aykırılık teşkil etmesi nedeniyle, Kurul tarafından Kanunun 12 nci maddenin (1) numaralı fıkrası çerçevesinde veri güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli teknik ve idari tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmeyen veri sorumlusu hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.

İşlenme Amacının Gerektirdiğinden Fazla Kişisel Veri İşlenmesi/Aktarılması (Veri Minimizasyonu İlkesine Aykırılık)

Mahkemece veri sorumlusundan ilgili kişi hakkında bazı kişisel verilerin talep edilmesi ve veri sorumlusunun gereğinden fazla kişisel veri aktarımında bulunmasının;
- Kanunun 8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasında atıfta bulunulan Kanunun 5 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer verilen hukuki yükümlülüğün yerine getirilmesi için zorunlu olması kapsamında değerlendirilemeyeceği,

- Kanunun 4 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan işlendikleri, amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma ilkesine aykırılık teşkil ettiği,
dikkate alınarak, Kurul tarafından Kanunun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası çerçevesinde ilgili kişiye ait kişisel verilerin güvenliğini sağlayamayan veri sorumlusu hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.

Veri Sorumlusu Tarafından Kanunda Belirlenen Süre İçerisinde İlgili Kişiye Cevap Verilmemesi

İlgili kişinin veri sorumlusuna Kanunun 11 nci maddesinde sayılan hakları kapsamında başvuruda bulunmasına rağmen veri sorumlusunun süresinde ilgili kişiye cevap vermemesi üzerine;
Kurul tarafından veri sorumlusunun ilgili kişiye Kanunun 11 inci maddesi kapsamında talep ettiği hususlarla ilgili olarak, Kanunun 15 inci maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde cevap vermesi, aksi takdirde Kanunun 18 inci maddesi uyarınca hakkında idari yaptırım uygulanacağı hususunda veri sorumlusunun talimatlandırılmasına karar verilmiştir.

İlgili Kişinin Kişisel Verilerinin Silinmesi Talebinin Yerine Getirilmemesi

Veri sorumlusunun, halihazırda aktif olmayan müşterisinin (ilgili kişi) kişisel verilerinin silinmesi hususundan talebini yerine getirmemesi üzerine;
Veri sorumlusunun tabi olduğu mevzuat uyarınca işlediği kişisel verileri 10 yıl boyunca muhafaza etmesi zorunluluğu bulunduğundan, Kurul tarafından aktif olmayan müşterilerin kişisel verilerinin, Kanunun 4 üncü maddesinde yer verilen genel ilkelere uygun olarak saklama amacı dışında işlenmemesi gerektiği yönünde veri sorumlusunun talimatlandırılmasına karar verilmiştir.

Kişisel Veri Güvenliğinin Sağlanması Amacıyla Uygun Güvenlik Düzeyini Temin Etmeye Yönelik Gerekli İdari ve Teknik Tedbirlerin Alınmaması

a) Veri sorumlusu tarafından müşterisinin (ilgili kişi) kişisel verilerinin yer aldığı bir belgenin, aynı isme sahip başka bir kişiye gönderilmesinin;
Veri sorumlusu açısından sistemsel bir açığa işaret ettiği dikkate alınarak, Kurul tarafından Kanunun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası çerçevesinde veri güvenliğinin sağlanması hususunda gerekli teknik ve idari tedbirleri almayan veri sorumlusu hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.
b) Veri sorumlusunun bir çalışanının, talebi olmamasına rağmen müşterisinin (ilgili kişi) kişisel verilerini, kendisine yetki tanımlaması yapılan sistemler aracılığıyla kişisel amaçları için sorgulaması nedeniyle,
Kurul tarafından Kanunun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince veri güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli teknik ve idari tedbirleri almayan veri sorumlusu hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari işlem tesis edilmesine karar verilmiştir.

Kanunda Yer Alan Genel İlkelere Aykırı Şekilde Kişisel Veri İşlenmesi (Hukuka ve Dürüstlük Kurallarına Uygun Olma ile Belirli, Açık Ve Meşru Amaçlar İçin İşleme İlkelerine Aykırı Kişisel Veri İşlenmesi)

Veri sorumlusu tarafından ilgili kişinin talebi üzerine gerçekleştirilen işlemde veri sorumlusu tarafından işlemin gerektirmediği kişisel veri içeren bir belgenin müşteriden istenilmesinin;
- İlgili mevzuatta yer almaması
- Ulaşılmak istenen amaç ile bağdaşmaması nedeniyle
Kanunun 4 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer verilen hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma ilkesi ile (c) bendinde yer verilen belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme ilkesine aykırılık teşkil ettiği dikkate alınarak, Kurulca Kanunun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası çerçevesinde kişisel veri güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli teknik ve idari tedbirleri almayan veri sorumlusu hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.

Kanuna Aykırı Şekilde Kişisel Verilerin Paylaşılması

Veri sorumlusu tarafından, bir şirketin çalışanlarına e-posta yoluyla gönderilen sözleşme örneklerinde veri sorumlusu tarafından, işveren iletişim adresi kısmına şirketin adresinin yazılması gerekirken, Kanunun 5 inci maddesinde sayılan kişisel veri işleme şartlarından herhangi birine dayanmaksızın şirket adına sürecin yönetiminden sorumlu kişinin (ilgili kişi) ev adresinin yazılması nedeniyle,
Kurul tarafından Kanunun 12 nci maddesi kapsamında veri güvenliğini sağlayamayan veri sorumlusu hakkında Kanunun 18 inci maddesi uyarınca idari yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.

Bir Gerçek Kişinin Adının Geçtiği Köşe Yazısının Silinmesi Talebi



Bir gerçek kişinin adının geçtiği bir gazetedeki köşe yazısının, kişinin hala kamuyu ilgilendiren bir konumda olduğu hususu da dikkate alınarak, ifade özgürlüğünün bir yansıması olan basın özgürlüğünün kapsamında olduğu değerlendirildiğinden 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 28 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca, ilgili kişinin söz konusu köşe yazısının silinmesine yönelik talebine ilişkin olarak Kurulca yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığına karar verilmiştir.

9 Nisan 2018 Pazartesi

Kişisel Verileri Koruma Kurulu Kanuna Uyum Süreci Duyurusu

Kanun Öncesi Kişisel Verilerin Uyum Süreci

Kişisel Verilerin Korunması Kurulu “uyumlandırma süreci ve Kanun’un Geçici 1. Maddesi”yle ilgili “Kanuna Uyum Süreci” başlıklı bir duyuru yayımladı. Kurul duyurusuna göre; Kanunun yayımı tarihinden önce (7 Nisan 2016 öncesi) yürürlükte bulunan mevzuat çerçevesinde hukuka uygun olarak alınmış rızaların (KVKK yürürlükte olmadığından o tarihteki ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirmek gerekecektir), ilgili kişilerce aksi belirtilmediği sürece (Kanunun yayımından itibaren bir yıl içinde) işlenmiş olan kişisel verilerin Kanuna uygun olduğunu duyurmuştur. Kurul duyurusundan anlaşıldığı üzere veri sorumlularınca KVKK öncesi dönemde tabi olduğu kanunlar dahilinde alınmış  (hukuka uygun) mevcut rızaların güncellenmesine veya yeniden ilgili kişilerden açık rıza alınmasına gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla, ilgili kişilerce Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde aksine bir irade beyanında bulunulmamış ise, bu kişisel verilerin de silinmesi veya anonimleştirilmesi gerekmemektedir. Ancak Kanun'un yürürlük tarihinden önce Kanun hükümlerine aykırı olduğu tespit edilen kişisel verilerin derhal silineceği, yok edileceği veya anonim hale getirileceği vurgulanmıştır.

Kurul, kişisel verilerin işlenmesi için yegane şartın “açık rıza” olmadığını da vurgulayarak Kanun’un 5. ve 6. maddelerindeki istisnaları hatırlatmıştır. Daha önce de belirtmiş olduğumuz üzere Kanun’un saydığı istisnalar var ise, gerçek kişi kişisel verileri işlendiğinde “Aydınlatma Yükümlülüğü” düzenlemesine uygun olarak aydınlatmak (bu halde ayrıca rıza almaya gerek kalmayacaktır) yeterli olacaktır. Kurul duyurusunda; Kanun’un yayımından önce toplanmış kişisel veriler açık rıza dışındaki Kanunun 5. ve 6. maddesindeki şartlar kapsamında işleniyorsa, bu işleme faaliyetleri için de açık rıza alınmasına ve bu faaliyetlerin de açık rızaya dayalı olarak yürütülmesine gerek bulunmadığı açıkça vurgulanmıştır.

Bu yeni Kurul duyurusunda uygun olarak 7.04.2016 tarihinden önceki kişisel veriler için bu aşamada silme, anonimleştirme vb. işlemleri yapmayalım. Toplanıp yayımlanan tebliğ ve duyurular çerçevesinde bir çalışma, uyumlandırma süreci belirlememiz gerekmektedir.


KVK Kurulunun duyurusunun detayları aşağıda yer almaktadır.

Av. Ferman Kaya

Kanuna Uyum Süreci (Geçici 1.madde) İle İlgili Duyuru

Son günlerde medyada yer alan bazı haberler ile Kurumumuza şifahi olarak iletilen sorular neticesinde, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun Geçici 1 inci maddesinin uygulanmasıyla ilgili tereddütler yaşandığı görülmüştür. Söz konusu tereddütlerin önüne geçilmesi ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini teminen konuya ilişkin açıklama yapılması gereği doğmuştur.

Bilindiği üzere, Kanunun Geçici 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında; Kanunun yayımı tarihinden önce işlenmiş olan kişisel verilerin, yayımı tarihinden itibaren iki yıl içinde (7 Nisan 2018) Kanun hükümlerine uygun hale getirileceği, Kanun hükümlerine aykırı olduğu tespit edilen kişisel verilerin derhal silineceği, yok edileceği veya anonim hale getirileceği, ancak bu Kanunun yayımı tarihinden önce hukuka uygun olarak alınmış rızaların, bir yıl içinde (7 Nisan 2017) aksine bir irade beyanında bulunulmaması halinde, bu Kanuna uygun kabul edileceği hükme bağlanmıştır.

Bu itibarla, Kanunun yayımı tarihinden önce yürürlükte bulunan mevzuat çerçevesinde hukuka uygun olarak alınmış rızaların, ilgili kişilerce aksi belirtilmediği sürece, yukarıda yer verilen hüküm uyarınca Kanuna uygun olduğu kabul edildiğinden, veri sorumlularınca bu şartlar dâhilinde alınmış mevcut rızaların güncellenmesine veya yeniden ilgili kişilerden açık rıza alınmasına gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla, ilgili kişilerce Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde aksine bir irade beyanında bulunulmamış ise, bu kişisel verilerin de silinmesi veya yok edilmesi gerekmemektedir.

Unutulmamalıdır ki kişisel verilerin işlenmesi için yegane şart açık rıza değildir. Kişisel veri işleme şartları, Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddesinde açıklıkla belirtilmiştir. Bu bağlamda; Kanunun yayımından önce toplanmış kişisel veriler açık rıza dışındaki Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddesindeki şartlar dairesinde işleniyorsa, bu işleme faaliyetleri için de açık rıza alınmasına ve bu faaliyetlerin de açık rızaya dayalı olarak yürütülmesine gerek yoktur.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

7 Nisan 2018 Cumartesi

Aydınlatma Yükümlülüğünün Esasları ve Veri Sahibinin Başvuru Usulü

Aydınlatma Yükümlülüğüve Veri Sahibinin Başvurusu

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na (6698 sayılı Kanun) dayanarak çalışmalarını yürüten Kişisel Verileri Koruma Kurumu hazırladığı “Veri Sorumlusuna Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ” ile “Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” 10.03.2018 tarihli Resmi Gazetede Yayımlandı. Tebliğler aşağıdaki yükümlülükleri veri sorumlularına yüklemektedir. Veri sorumluları bu tebliğdeki usul ve esaslara uygun aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeli ve kişisel veri sahibinin başvurularına cevap vermelidir.

1- Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğin getirdikleri

Tebliğe göre, veri sorumlusu ya da yetkilendirdiği kişi tarafından sözlü, yazılı, ses kaydı, çağrı merkezi gibi fiziksel veya elektronik ortam kullanılmak suretiyle aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi esnasında aşağıda sayılan usul ve esaslara uyulması gerekmektedir: 

a) İlgili kişinin açık rızasına veya Kanundaki diğer işleme şartlarına bağlı olarak kişisel veri işlendiği her durumda aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmelidir. 

b) Kişisel veri işleme amacı değiştiğinde, veri işleme faaliyetinden önce bu amaç için aydınlatma yükümlülüğü ayrıca yerine getirilmelidir. 

c) Veri sorumlusunun farklı birimlerinde kişisel veriler farklı amaçlarla işleniyorsa, aydınlatma yükümlülüğü her bir birim nezdinde ayrıca yerine getirilmelidir. 

ç) Sicile kayıt yükümlülüğünün bulunması durumunda, aydınlatma yükümlülüğü çerçevesinde ilgili kişiye verilecek bilgiler, Sicile açıklanan bilgilerle uyumlu olmalıdır. 

d) Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi, ilgili kişinin talebine bağlı değildir. 

e) Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispatı veri sorumlusuna aittir. 

f) Kişisel veri işleme faaliyetinin açık rıza şartına dayalı olarak gerçekleştirilmesi halinde, aydınlatma yükümlülüğü ve açık rızanın alınması işlemlerinin ayrı ayrı yerine getirilmesi gerekmektedir. 

g) Aydınlatma yükümlülüğü kapsamında açıklanacak kişisel veri işleme amacının belirli, açık ve meşru olması gerekir. Aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilirken, genel nitelikte ve muğlak ifadelere yer verilmemelidir. Gündeme gelmesi muhtemel başka amaçlar için kişisel verilerin işlenebileceği kanaatini uyandıran ifadeler kullanılmamalıdır. 

ğ) Aydınlatma yükümlülüğü kapsamında ilgili kişiye yapılacak bildirimin anlaşılır, açık ve sade bir dil kullanılarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 

h) Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan “hukuki sebep” ten kasıt, aydınlatma yükümlülüğü kapsamında kişisel verilerin Kanunun 5 ve 6 ncı maddelerinde belirtilen işleme şartlarından hangisine dayanılarak işlendiğidir. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi esnasında hukuki sebebin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. 

ı) Aydınlatma yükümlülüğü kapsamında, kişisel verilerin aktarılma amacı ve aktarılacak alıcı grupları belirtilmelidir. 

i) Aydınlatma yükümlülüğü kapsamında kişisel verilerin, tamamen veya kısmen otomatik yollarla ya da veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yöntemlerden hangisiyle elde edildiği açık bir şekilde belirtilmelidir. 

j) Aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilirken eksik, ilgili kişileri yanıltıcı ve yanlış bilgilere yer verilmemelidir. Bilindiği üzere Türk Borçlar Kanunu’nun 347. maddesinin 1. fıkrası gereğince, konut ve çatılı işyeri sözleşmelerinde kira sözleşmeleri sürenin sonunda kendiliğinden sona ermemekte, kiracı tarafından 15 gün önceden fesih bildiriminde bulunulmadığı sürece sözleşme kendiliğinden bir yıl için uzamaktadır. 

Kişisel verilerin ilgili kişiden elde edilmemesi halinde aydınlatma yükümlülüğü Tebliğ’in 6. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Kişisel verilerin ilgili kişiden elde edilmemesi halinde; 

a) Kişisel verilerin elde edilmesinden itibaren makul bir süre içerisinde, 

b) Kişisel verilerin ilgili kişi ile iletişim amacıyla kullanılacak olması durumunda, ilk iletişim kurulması esnasında, 

c) Kişisel verilerin aktarılacak olması halinde, en geç kişisel verilerin ilk kez aktarımının yapılacağı esnada ilgili kişiyi aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi gerekir. 

2. Veri Sorumlusuna Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Tebliğin getirdikleri 

Kişisel veri sahibi, Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen hakları kapsamında taleplerini, yazılı olarak veya kayıtlı elektronik posta (KEP) adresi, güvenli elektronik imza, mobil imza ya da ilgili kişi tarafından veri sorumlusuna daha önce bildirilen ve veri sorumlusunun sisteminde kayıtlı bulunan elektronik posta adresini kullanmak suretiyle veya başvuru amacına yönelik geliştirilmiş bir yazılım ya da uygulama vasıtasıyla veri sorumlusuna iletir. 

2.1. Başvuru üzerine Veri Sorumlusu 

Veri sorumlusu bu Tebliğ kapsamında ilgili kişi tarafından yapılacak başvuruları etkin, hukuka ve dürüstlük kuralına uygun olarak sonuçlandırmak üzere gerekli her türlü idari ve teknik tedbirleri almakla yükümlüdür. Veri sorumlusu, başvuruyu kabul eder veya gerekçesini açıklayarak reddeder. Veri sorumlusu, cevabını ilgili kişiye yazılı olarak veya elektronik ortamda bildirir. 

2.2. Cevap Yazısı Neleri İçermelidir? 

Cevap yazısı asgari aşağıdaki bilgileri içermelidir. 

a) Veri sorumlusu veya temsilcisine ait bilgileri, 

b) Başvuru sahibinin; adı ve soyadını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için T.C. kimlik numarasını, yabancılar için uyruğunu, pasaport numarasını veya varsa kimlik numarasını, tebligata esas yerleşim yeri veya iş yeri adresini, varsa bildirime esas elektronik posta adresini, telefon ve faks numarasını, 

c) Talep konusunu, 

ç) Veri sorumlusunun başvuruya ilişkin açıklamalarını içermesi zorunludur. 

Veri sorumlusu başvuruda yer alan talepleri, talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde ücretsiz olarak sonuçlandırır. Ancak, işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi hâlinde, 7 nci maddede belirtilen ücret alınabilir. Başvurunun, veri sorumlusunun hatasından kaynaklanması hâlinde alınan ücret ilgiliye iade edilir. İlgili kişinin talebinin kabul edilmesi hâlinde, veri sorumlusunca talebin gereği en kısa sürede yerine getirilir ve ilgili kişiye bilgi verilir. 

2.3. Veri Sorumlusu Başvuran Kişisel Veri Sahibinden Ücret Talep Edebilir mi? 

İlgili kişinin başvurusuna yazılı olarak cevap verilecekse, on sayfaya kadar ücret alınmaz. On sayfanın üzerindeki her sayfa için 1 Türk Lirası işlem ücreti alınabilir. Başvuruya cevabın CD, flash bellek gibi bir kayıt ortamında verilmesi halinde veri sorumlusu tarafından talep edilebilecek ücret kayıt ortamının maliyetini geçemez. 

Tebliğlerin detaylarına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz. 



Av. Ferman Kaya

21 Şubat 2018 Çarşamba

İşçi Alacaklarında Zamanaşımı ve Yargıtay Uygulaması

İşçi Alacaklarında Zamanaşımı

Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür. Bu yönüyle zamanaşımı borçluya sadece bir def'i hakkı verir. Borçlu zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü takdirde, alacaklının açmış olduğu dava reddedilir ve borç eksik bir borç haline dönüşür.

Zamanaşımının kabulünü haklı gösteren iki sebep vardır. Buna göre, uzun süre alacağını aramayan alacaklı borçlu aleyhine dava açmamalıdır. Kamu yararı, hukuki güven ve sosyal barış bunu gerektirir. Aynı doğrultuda alacak hakkını uzun zaman aramayan bir kimsenin hukuken korunmaması, adalet duygusuna ters düşmez. Zamanaşımının kabulü ile hukuk düzeni zamana iyileştirici, düzeltici bir rol atfetmiş bulunmaktadır.

İş Hukuku açısından baktığımızda, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32. maddesinde "ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin düzenleme yapılmış olup. Son fıkrada ücret alacaklarının beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu hüküm altına alınmıştır. Zamanaşımı bu düzenlemeden başka İş Kanunu'nda  12/10/2017-7036 sayılı Kanun'un 15. maddesi ile yapılan değişiklikle Ek-3. madde ile düzenlenmiştir. Buna göre: 

Zamanaşımı süresi Ek Madde 3'te aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir

İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin ücreti ve aşağıda belirtilen tazminatların zamanaşımı süresi beş yıldır. 

a) Kıdem tazminatı. 
b) İş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat. 
c) Kötüniyet tazminatı. 
d)İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat

Aynı doğrultuda genel bir kanun olan 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 147. maddesinde beş yıllık zamanaşımına ilişkin düzenleme yapılmış olup, özel kanunlarda hüküm bulunmaması halinde bu kanundaki zamanaşımı hükümlerine bakılması gerekir. Buna göre TBK m. 147/1'de "Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler." edimlerin beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır. 

Yargıtay'ın zamanaşımına ilişkin uygulamasına baktığımızda aşağıdaki kararların yerleşik hale geldiğini (7036 sayılı Kanun'daki değişiklik dikkate alınmalıdır) görmekteyiz.

Av. Ferman Kaya

YARGITAY 9.Hukuk Dairesi
Esas:  2010/38436
Karar: 2013/253
Karar Tarihi: 14.01.2013

ÖZET: Somut olayda davacının emeklilik tahsis talebi davalı işverene 18.01.2005 tarihinde bildirilmiş ve davacının iş sözleşmesi emeklilik nedeniyle sona ermiş olmasına göre, kıdem tazminatı faizi hesabının 18.01.2005 tarihi yerine 14.01.2005 tarihinden başlatılması hatalıdır. Davacının ıslah dilekçesinde faiz talebi olmamasına rağmen mahkemece talep aşılarak ıslah ile artırılan taşıt yardımı alacağına faiz uygulanması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

(1475 S. K. m. 14, 32,41) (6098 S. K. m. 146, 147, 151, 152, 160) (4857 S. K. m. 5, 26, 28, 31) (818 S. K. m. 125, 126, 128, 131, 133, 135) (6100 S. K. m. 317, 319, 447) (YHGK. 06.04.2011 T. 2010/9-629 E. 2011/70. K.) (YHGK. 05.07.2000 T. 2000/9-1079 E. 2000/1103 K.) (YHGK. 23.02.2000 T. 2000/15-71 E. 2000/116 K.)

Dava: Davacı, fark kıdem tazminatı ile faizi, kıdem zammı alacağı ile kömür yardımı alacağı, ikramiye gecikme faizi, genel tatil ücreti, fazla mesai ücreti, giyecek yardımı, taşıt yardımı, tasarruf teşvik kesintisi neması ve faizi, ücret farkı ile izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi D. Ö. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, 01.08.1989-14.01.2005 arasında davalı Altındağ Belediyesinde çalışıp emekli olduğunu, kıdem tazminatının eksik ödendiğini ve birikmiş faizinin de ödenmediğini, toplu iş sözleşmesine göre ücret alacaklarının eksik hesaplandığını iddia ederek, fark kıdem tazminatı ve birikmiş faizi, kıdem zammı, kömür yardımı, ikramiye gecikme faizi, genel tatil ücreti, fazla çalışma ücreti, giyecek yardımı, taşıt yardımı, ücret farkı, izin ücreti alacaklarının en yüksek işletme kredisi faizi ile birlikte ödetilmesini istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı Altındağ Belediyesi vekili, davacının tüm alacaklarının ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Cevap dilekçesinde ve ıslahtan sonra zamanaşımı def'inde bulunmuştur.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, kıdem tazminatı işlemiş faizi, akdi ikramiye gecikme faizi ve taşıt ücreti taleplerinin kabulüne, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davalı belediye temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu <eksik bir borç> haline dönüştürür ve <alacağın dava edilebilme özelliği>ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır. Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir. Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5 inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28 inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir. Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir. Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar. İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar Kanununun 125 inci maddesi (6098 Sayılı TBK 146) uyarınca on yıllık zaman aşımına tabidir. 4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklar, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. Yıllık izin ücreti iş sözleşmesinin feshi ile muaccel olup dönemsel bir nitelik taşımadığından, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulaması yönünden 10 yıllık genel zamanaşımına tabidir. İşverence işçiye fazladan ödenen ücret ve ücret eklerinin geri alınmasında da uyuşmazlığın temelinde sözleşme ilişkisi olmakla zamanaşımı süresi beş yıl olarak uygulanmalıdır. Dairemizin kararları da bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 27.02.2012 gün 2009/43216 E, 2012/6010 K.). Kanundaki zamanaşımı süreleri, Borçlar Kanununun 127 nci maddesi (6098 Sayılı TBK 148) gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez. İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K). Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (BK. m. 128). Borçlar Kanununun 101 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez. 818 Sayılı Borçlar Kanununun 128 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir. Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır. Borçlar Kanunun 131 inci maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Türk Borçlar Kanunu’nun 152 inci maddesi de aynı doğrultudadır.

Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur. Borçlar Kanununun 132/4 maddesinde <Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında> zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/ 4 üncü maddesinde daha açık bir düzenlemeye yer verilerek, zamanaşımının, ev hizmetlileri yönünden hizmet ilişkisi süresince işlemeyeceği öngörülmüştür. Borçlar Kanununun 133 üncü maddesinde (6098 Sayılı TBK 154) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154/2) hükmü uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Yasanın 135 inci maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikayette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikayet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler. Borçlar Kanunun 134 üncü maddesi hükmü, <Müruruzaman müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmayan bir borcun müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşı da katedilmiş olur> kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. Benzer bir düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 155 inci maddesinde yer almaktadır. Borçlar Kanununun 139 uncu maddesinde (6098Saylı TBK 160), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür. Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19/11/1963 T. 5924-6419 sayılı kararı). Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi, çelişkili davranış yasağını oluşturur. Bu durum Medeni Kanunun 2 nci maddesine aykırı olup, hukuken korunamaz ( HGK. 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K). 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.). Somut olayda davalı vekili, hem cevap dilekçesinde hem de ıslahtan sonra verdiği dilekçe ile yöntemince zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Mahkemece hüküm altına alınan taşıt yardımı alacağı 2000-2002 dönemi için hesaplanmıştır. İkramiye faizi alacağı ise Ekim 2002-Ekim 2004 dönemi için hesaplanmıştır. İkramiye ve taşıt yardımı alacakları ücret niteliğinde bir ödeme olup, 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Islah tarihinin 14.01.2010 tarihi olması karşısında dava dilekçesinde istenen miktarlar dışındaki kısımlar zamanaşımına uğrayacağından mahkemece bu hususun göz ardı edilmesi hatalıdır.

3- Taraflar arasında kıdem tazminatı alacağında uygulanan faizin başlangıç tarihi konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Dairemizin yerleşik kararlarına göre, 4857 sayılı İş Kanunu'na tabi olarak çalışan işçiler yönünden kıdem tazminatına uygulanacak faizin başlangıç tarihi, iş sözleşmesinin fesih yolu ile sona ermesi halinde fesih tarihi, emeklilik nedeniyle sona ermesi halinde ise işçinin emeklilik tahsis talebinin Kurumca işverene bildirildiği tarihtir. Uygulanacak faiz türü ise, bankalarca bir yıllık mevduata fiilen uygulanan en yüksek mevduat faizidir. Deniz İş Kanunu ve Basın İş Kanunu kapsamında çalışanlar yönünden ise kıdem tazminatı faiz başlangıcı temerrüt tarihi olup, faiz türü de yasal faizdir. Somut olayda davacının emeklilik tahsis talebi davalı işverene 18.01.2005 tarihinde bildirilmiş ve davacının iş sözleşmesi emeklilik nedeniyle sona ermiş olmasına göre, kıdem tazminatı faizi hesabının 18.01.2005 tarihi yerine 14.01.2005 tarihinden başlatılması hatalıdır.

4- Davacının ıslah dilekçesinde faiz talebi olmamasına rağmen mahkemece talep aşılarak ıslah ile artırılan taşıt yardımı alacağına faiz uygulanması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.