23 Ekim 2015 Cuma

Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarında Sözleşmeyle Tahliye Sebepleri Belirlenmesi

Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarında Tahliye Sebepleri

TBK'nın (Türk Borçlar Kanunu, 6098 Sayılı Kanun) konut ve çatılı işyerleri kiralarına ilişkin 347 ve devamı maddelerinde tahliye sebepleri sınırlı olarak sayılmış, 354'üncü maddesinde ise kira sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin hükümlerin kiracı aleyhine değiştirilemeyeceği düzenlenmiştir. TBK'nın 347'inci maddesi gereğince kiracı kira süresinin bitiminden en az 15 (on beş) gün önce kiralananı tahliye edeceğini kiralayana yazı ile bildirmek suretiyle sözleşmeyi feshetmediği takdirde, sözleşme aynı şartlarla bir yıl daha uzamış sayılır. TBK'nın konut ve çatılı işyerleri hakkındaki hükümler kiralayana sözleşme maddesine dayanarak feshi ihbar nedeniyle akdi fesih hakkı tanımamaktadır. Bu çerçevede TBK'da ve özel kanunlarda gösterilen haller dışındaki sebeplerle tahliye kararı verilemez. 

Diğer yandan; sözleşmeye bağlılık ilkesi uyarınca taraflar akdettikleri sözleşmedeki hüküm ve koşullar ile bağlı olup kural olarak akdin süresinden önce feshi mümkün değildir. Aksi durumda haklı bir neden olmaksızın sözleşmeyi fesheden tarafın giderim yükümlülüğü doğar. Kiraya verenin tek yanlı olarak akdi feshetmesi ve kiralanana el koyması bu kapsamda sözleşmenin ihlali niteliğindedir. 

Sözleşmeyi ihlal eden tarafın TBK hükümleri çerçevesinde tazminat sorumluluğu doğacaktır. Böyle bir durumda TBK’nın 114/2 maddesi uyarınca haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanacaktır. Bu nedenle kira sözleşmesine aykırı davranmasıyla oluşan sorumlulukta, tazminattan indirim yapılmasını düzenleyen TBK’nun 52'nci maddesi uygulaması gerekir. Bu kapsamda kiracı da feshi müteakip kiracı olarak faaliyetini yürütebileceği yeni bir işyeri bulma konusunda gerekli çabayı göstermek zorundadır. Bunun bir sonucu olarak davacının aynı şart ve koşullarda kiracı olarak faaliyetini yürütebileceği aynı nitelikli başka bir taşınmazı hangi sürede yeniden kiralayabileceği sürenin belirlenmesi, davalı kiraya verenin de bu süreye ilişkin kazanç kaybından sorumlu tutulması gerekir (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2014/8616 E., 2014/13739 K.).

Av. Ferman Kaya




21 Ekim 2015 Çarşamba

Reklamlardaki Doğruluk ve Dürüstlük

Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliğine Göre Reklamlardaki Doğruluk ve Dürüstlük

Reklamlar, ekonomik ve sosyal sorumluluk bilinci içinde ve haksız rekabete yol açmayacak şekilde ve ortalama tüketicinin algılama düzeyi ile reklamın tüketici üzerinde olası etkisi göz önünde bulundurularak doğru ve dürüst hazırlanmalıdır (Yön. m. 7/1-2-3). 

Reklamlar tüketicinin güvenini kötüye kullanamaz ya da onun tecrübe ve bilgi eksiklerini istismar edemez. Reklamlar hiçbir konuda (ürünün yapısı, kullanım şekli, kullanım ömrü, teknik özellikleri, faydası, riski, miktarı; hizmetin nitelikleri; kredili satışta ödeme şartları; teslim, değiştirme, garanti, yedek parça ve tüketicilerin yasal hakları başta olmak üzere) tüketiciyi doğrudan veya dolaylı yanıltabilecek ifade ya da görüntüler içeremez (Yön. m. 7/4-5). 

Reklamlarda, tüketicinin sahip olduğu yasal haklar, tüketicilere fazladan sunulan bir hak gibi gösterilemez. Reklamlar; hiçbir kişi, kurum veya kuruluşu, ticari ya da mesleki faaliyeti, malı ya da hizmeti, reklamı veya markayı aşağılayamaz, açıkça alay konusu edemez ve benzeri bir biçimde kötüleyemez. Reklamlarda; bir kişi veya kuruluşun adı veya amblem, logo ve diğer ayırt edici kurumsal kimlik unsurları, tüketicinin yanıltılmasına yol açacak şekilde kullanılamaz; bir kişi adından ya da bir firma, kurum veya kuruluşa ait ticaret unvanından fikri ve sınai mülkiyet hakkından veya bir reklam kampanyası ile sağlanmış bulunan itibardan haksız olarak yararlanılamaz. Reklamlar, başka bir reklamın; metni, sloganı, görsel sunumu, müziği, ses efektleri ve benzeri unsurlarını tüketiciyi yanıltacak ya da karışıklığa yol açacak biçimde taklit edemez. Reklamlarda bir mal veya hizmet, koruma altındaki bir marka veya ticaret unvanına sahip başka bir mal veya hizmetin taklidi veya kopyası olarak sunulamaz.

Reklamlarda yer alan; araştırma sonuçları veya bilimsel yayınlardan yapılan alıntılar çarpıtılamaz, istatistikler gerçekte olduklarından farklı sonuçlar doğuracak biçimde sunulamaz, bilimsel terimler yanıltıcı biçimde kullanılamaz, ve iddialar, gerçekte sahip olmadıkları bir bilimsel temele sahipmiş gibi gösteren bilimsel terminoloji ve ifadeler içeremez (Yön. m. 7/8).

Av. Ferman Kaya

Haciz Talebi İçin Müddetler ve Haczin Kalkması

1- Satış Talebi İçin Uyulması Gereken Süre

İcra İflas Kanunu'nun (İİK, 2004 Sayılı Kanun) 106'ncı maddesinde satış talebinde bulunabilme müddetleri belirlenmiştir. İİK'da 02.07.2012 tarihinde yapılan değişikliğe göre; alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı (6) ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir (1) yıl içinde satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağının da taşınır hükmünde olduğu İİK 106/son maddesinde hüküm altına alınmştır.

2- Haczin Kalkması

İİK'da 02.07.2012 tarihinde yapılan değişikliğe göre; bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider onbeş (15) gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hacizli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir. Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir. Birinci fıkra gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak, haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur (İİK m. 110).

Av. Ferman Kaya

Konuyla ilgili aşağıdaki Yargıtay kararları incelenebilir.


12. Hukuk Dairesi 2014/12539 E. , 2014/15092 K.
ALACAK (PARA) HACZİ
HACZİN KALKMASI
TALEP SÜRESİ
HARÇLAR KANUNU (492) Madde 36
İCRA VE İFLAS KANUNU (İİK) (2004) Madde 106
İCRA VE İFLAS KANUNU (İİK) (2004) Madde 110
İCRA VE İFLAS KANUNU (İİK) (2004) Madde 362

"İçtihat Metni"

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine Kayseri 6. İcra Müdürlüğü'nün 2010/5602 E. sayılı takip dosyası ile başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte borçlu vekili müvekkilinin alacaklı olduğu Selim İcra Müdürlüğü'nün 2011/100 E. Sayılı takip dosyasındaki alacağına Kayseri 6. İcra Müdürlüğü'nün 2010/5602 E sayılı dosyasından haciz konulduğunu, haciz tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde paranın dosyaya celbinin istenmediğini belirterek haczin düştüğünün tespitine, anılan süreden sonra paranın istenmesine ilişkin icra müdürlüğünün 14.01.2014 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş olup mahkemece şikayetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

İİK.'nun 362. maddesine göre; “İcra veznesine tevdi yahut dairece tahsil olunan para veya icra muamelesi sebebiyle hıfzedilmekte olan eşya tevdi veya tahsil yahut hıfız tarihinden itibaren on seneye kadar alakadarları tarafından müracaat olunmazsa talep hakkı Hazine lehine düşer.”

Harçlar Kanunu'nun 36. maddesinde takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların ilgilinin hak ettiği parayı, hak etme tarihinden itibaren on yıl içinde almak için müracaat etmemesi halinde, hazineye gelir kaydedileceği düzenlenmiştir.

Alacak ve para, menkul hükümlerine göre haczedilir ise de, bu paranın satılarak paraya çevrilmesi söz konusu olamayacağından satış isteme açısından İİK.nun 106. ve 110. maddelerinin tatbiki düşünülemez.

Somut olayda; borçlunun Selim İcra Müdürlüğü'nün 2011/100 E. Sayılı takip dosyasındaki alacağı 11.10.2011 tarihli müzekkere ile haczedildiğinden İİK.'nun 362. maddesi ve Harçlar Kanunu'nun 36. maddesi gereğince alacaklı on yıl içinde haczedilen parayı talep edebilir.

Bu durumda mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. 


Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 
ESAS : 2013/28441 
KARAR: 2013/33395

SATIŞ İSTEME SÜRELERİYLE İLGİLİ İİK. 106. MADDEDE YAPILAN DEĞİŞİKLİK

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

1-İşin niteliği bakımından temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılmasına HUMK’nun 438. ve İİK’ nun 366. maddeleri hükümleri müsait bulunmadığından bu yoldaki isteğin reddi oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esası incelendi;

2-İcra mahkemesinin ihalenin feshi isteminin reddine yönelik kararı yönünden; 

Borçlunun, iki yıllık haciz isteme süresi geçtikten sonra haczi düşmüş taşınmazın ihale edildiğinden bahisle ihalenin feshi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Haciz tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 05.01.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanunun 21.maddesiyle yapılan değişiklik öncesi İİK.'nun 106. maddesinde, “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden nihayet bir sene ve taşınmaz ise nihayet iki sene içinde satılmasını isteyebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı kanunun 110.maddesinde ise, “bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da, bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar.”hükmü yer almaktadır.

Satış talebinin, yukarıdaki maddede öngörülen süreler içinde olup olmadığını icra müdürü re’sen gözetmelidir. Satış talebi, bu sürelerden sonra ise, reddetmelidir. Satış isteme sürelerinin geçmesine rağmen, icra müdürünün satış talebini kabul etmesi, bu hususun kamu düzeninden oluşu nedeniyle süresiz şikayete tabidir. Satış isteme süresinin geçmesi nedeniyle haczin kalkmış olmasına rağmen yapılan ihalenin feshi gerekir (Baki Kuru, İcra El Kitabı,s.520).

Somut olayda, alacaklının talebi ile satışa konu gayrımenkulün üzerine tapuda 25.08.2006 tarihinde haciz konulduğu ve yine alacaklının 18.07.2008 tarihininde satışa esas olmak üzere takyidatlarının sorulması için yazı yazılmasını ve satış avansının icra dosyasına alınmasını talep ettiği, icra müdürlüğünce öncelikle satışa esas son durumların sorulmasını müteakiben satış avansının alınmasına karar verildiği görülmüştür. Satışa hazırlık işlemleri tamamlanmadan alıcının satış avansı yatırmak istemesinde hukuki yararı yoktur. Alacaklı tarafından 21.07.2009 tarihinde talebin yenilenerek satış avansının yatırıldığı, 22.04.2010 tarihinde gayrimenkulün satışının istendiği, satış avansının yatırıldığı 21.07.2009 tarihi ile satış talebinin yapıldığı 22.04.2010 tarihinde İİK.nun 106.maddesinde belirtilen hacizden sonraki iki yıllık sürenin dolmuş olduğu anlaşılmıştır.

O halde, mahkemece, İİK.nun 110.maddesi gereğince, anılan taşınmaz üzerindeki haczin kalktığı hususu dikkate alınarak, geçerli bir haciz olmaksızın yapılan ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken davanın reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ :Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.10.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

kaynak: https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/GelismisDokumanAraServlet

16 Ekim 2015 Cuma

Satış Temsilcisi İşçinin Fazla Mesai Alacağı

Fazla Çalışma Ücreti ve Satış Temsilcisinin Fazla Çalışma Yapması

Fazla çalışma (fazla mesai) İş Kanunu'nun (4857 Sayılı Kanun) 41'inci maddesinde hüküm altına alınmıştır. Hükme göre; fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırk beş (45) saati aşan çalışmalardır. Kanunun 63'üncü madde hükmüne göre ise; denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam 45 saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz (4857 Sayılı Kanun m. 41/1). 

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir (4857 Sayılı Kanun m. 41/2).

Eğer sözleşmede çalışma süresi 45 saatin altında belirlenmişse kanunda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışma olarak kabul edilecektir. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %25 yükseltilmesiyle ödenir (4857 Sayılı Kanun m. 41/3). Fazla çalışma için işçinin onayının alınması zorunludur ve bir yılda fazla çalışma süresinin toplamı 270 saatten fazla olamaz. 



Diğer çalışanlardan farklı olarak satış temsilcilerinin işe giriş ve işten çıkış saatlerini kendileri belirlediği varsayılır ve bu çalışanların mesailerinin idari birimlerde ve ofiste çalışanlardan farklılık gösterdiği kabul edilir. Bu kabulden dolayı satış temsilcileri çalıştıkları işyerleri tarafından verilen hedefleri tutturmak için normal çalışma saati dışında kendi inisiyatifleri ile çalışma saatlerini düzenleyebildiklerinden fazla mesai yapmadıklarının kabul edilmesi gerektiği savunulmuştur. Ne var ki gerçekte bu genel kabul fazla mesai yapmak zorunda kalan birçok satış temsilcisinin iş yapma şekliyle bağdaşmamaktadır.

Fazla mesai hususunda Yargıtay da tam bir birlik söz konusu değildir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi satış temsilcisinin fazla mesaisine ilişkin daha orta bir yol benimsemiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi verdiği kararlarda eğer satış temsilcisi tanık ve sair delillerle fazla mesai yaptığını ispatlıyorsa artık satış temsilcisinin de fazla mesai yaptığının kabulü gerektiğine karar vermiştir.


Bu hususta belirtilmesi gereken diğer önemli bir husus, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre çalışana ücret bordrosunda fazla mesai ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, çalışan söz konusu bordroyu kayıtsız şartsız imzalamış ise artık daha fazla mesai ücretine hak kazandığını yazılı bir delille ispatlayabilecektir. Aksi takdirde fazla mesai alacağını bulunmadığı kabul edilmektedir.


Av. Ferman Kaya


Satış temsilcisinin fazla mesai alacağına ilişkin aşağıdaki iki farklı Yargıtay Hukuk Dairesi kararını inceleyebilirsiniz.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/7707, K. 2015/23117, T. 2.7.2015

SATIŞ TEMSİLCİSİ İŞÇİNİN FAZLA MESAİ ALACAĞI ( Davacıya Yapılan Prim Ödemelerinin Fazla Mesai Olarak Değerlendirilerek Fazla Mesai Alacağına Hükmedilmediği - Bunların Farklı Mahiyette Alacak Kalemleri Olduğu/Davacının Haftanın 6 Günü Fazla Mesai Yaptığı İddiası Tanık Anlatımlarıyla Doğrulandığından Fazla Mesai Alacağı Talebinin Kabul Edileceği )

FAZLA ÇALIŞMA ALACAĞI TALEBİ ( Davacının Haftanın 6 Günü Fazla Mesai Yaptığı İddiasının Tanık Anlatımlarıyla Doğrulandığı - Satış Temsilcisi Olan Davacıya Yapılan Prim Ödemelerinin Fazla Mesai Olarak Değerlendirilerek Fazla Mesai Alacağına Hükmedilmemişse de Bunların Farklı Mahiyette Alacak Kalemleri Olduğu/Fazla Mesai Alacağına Karar Verileceği )

ŞÇİLİK ALACAKLARI DAVASI ( Davacıya Yapılan Prim Ödemelerinin Fazla Mesai Olarak Değerlendirilerek Fazla Mesai Alacağına Hükmedilmediği - Bunların Farklı Mahiyette Alacak Kalemleri Olduğu/Davacının Haftanın 6 Günü Fazla Mesai Yaptığı İddiası Tanık Anlatımlarıyla Doğrulandığından Fazla Mesai Alacağı Talebinin Kabul Edilmesi Gerektiği )

4857/m. 41

ÖZET : Dava, işçilik alacakları talebine ilişkindir.

Taraflar arasında davacının fazla çalışma alacağına hak kazanıp kazanmadığı hususu tartışmalıdır.

Davacı haftanın 6 günü fazla mesai yaptığını iddia etmiş ve iddiasını tanık anlatımları ile doğrulamıştır. Her ne kadar mahkemece satış temsilcisi olan davacıya yapılan prim ödemelerinin fazla mesai ödemesi olarak değerlendirilerek fazla mesai alacağına hükmedilmemişse de, bunların farklı mahiyette alacak kalemleri olduğu, tanık anlatımlarından fazla mesai yapıldığının anlaşıldığı nazara alındığında fazla mesai alacağına karar verilmesi gerekir.

DAVA: Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin, ulusal bayram genel tatil, fazla mesai ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, istemi kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davacının iş sözleşmesinin haklı sebep olmadan feshedildiğini, ödenmeyen alacaklarının bulunduğunu ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-) Taraflar arasında davacının fazla çalışma alacağına hak kazanıp kazanmadığı hususu tartışmalıdır.

Somut olayda, davacı haftanın 6 günü 08:00-21:00 saatleri arasında çalışarak fazla mesai yaptığını iddia etmiş ve iddiasını tanık anlatımları ile doğrulamıştır. Her ne kadar mahkemece satış temsilcisi olan davacıya yapılan prim ödemelerinin fazla mesai ödemesi olarak değerlendirilerek fazla mesai alacağına hükmedilmemişse de, bunların farklı mahiyette alacak kalemleri olduğu, tanık anlatımlarından fazla mesai yapıldığının anlaşıldığı nazara alındığında fazla mesai alacağına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 02.07.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 9.Hukuk Dairesi Esas: 2010/42421, Karar: 2013/7129, Karar Tarihi: 27.02.2013

ÖZET: Aynı şekilde olağan dışı hafta ve genel tatil günleri çalışma iddialarının da aynı yöntemle kanıtlanması gerektiği kuşkusuz olup, incelemesi aynı gün yapılan 2010/42423 esas sayılı dava dosyasında davacıların çalışmalarına yönelik fotoğrafların ibraz edildiği, bu durumda bugünler için davacının olağan dışı çalışma iddiasının kanıtlandığı, diğer hafta tatili ve genel tatillerde çalışma iddiasının ise aynı konuda davası bulunan tanıkların beyanına göre kabul edilemeyeceği düşünülmeden sonuca gidilmesi de hatalıdır. Mahkemece bu resimler incelenip değerlendirilerek, bu tarihlere rastlayan hafta ve genel tatil günleri için hesaplanacak ücretin hüküm altına alınması gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

(1475 S. K. m. 14) (4857 S. K. m. 17, 41, 46, 68) (1086 S. K. m. 435) (Sağlık Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedibuçuk Saat veya Daha Az Çalışılması Gereken İşler Hakkında Yönetmelik m. 4)

Dava: Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta sonu ücreti, genel tatil ücreti, resmi tatil ücreti, milli ve dini bayramlar ücreti, yıllık ücretli izin alacağı, ikramiye alacağı ile prim alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm duruşmalı olarak davalılar avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; HUMK.nun 435.maddesi gereğince duruşma isteğinin süreden reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verilmiş olmakla Tetkik Hakimi S. A. Ö. tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı; davalı tarafın yanında l990 yılından itibaren Yıldız Sarayı'nın tezyinat (altın varak) ustası ve yöneticisi olarak çalıştığını, en son tezyinat ve bütün bina sorumlusu olarak çalışır iken 2007 yılında işten çıkarıldığını beyan ederek; kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta sonu genel tatil resmi tatil milli ve dini bayramlar ücretleri, yıllık izin ücreti ile ikramiye ve prim alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili; davacının davalılara ait işyerinde toplam 11 ay,8 gün çalıştığını, kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanmadığını, restorasyonu yapılan Yıldız Sarayının Kültür Bakanlığına bağlı olması nedeniyle fazla mesai, hafta sonu gibi çalışmalarının bulunmadığını davacının 12.9.2003 tarihinde işten ayrılmasına rağmen işverenden herhangi bir alacak talep etmediğini, işten ayrıldıktan 3 yıl sonra işe tekrar başladığını ve 8.l0.2007 tarihinde sözleşmesi feshedildiği için olmayan alacak haklarını talep etmeye çalıştığını iddia ederek davanın reddini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz: Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe: Dosyadaki yazılara, toplanan delillere kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

1- Mahkemece, çalışma sürelerinin belirlenmesi sırasında son çalışma dönemi 30/11/2006-08/10/2007 arasında geçmesine rağmen 01.01.2006 tarihinden başlayarak hesaplama yapan rapora itibar edilmesi hatalı olmuştur.

2- Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.

İşyerinde üst düzey yönetici konumda çalışan işçi, görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda, ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanamaz. Bununla birlikte üst düzey yönetici konumunda olan işçiye aynı yerde görev ve talimat veren bir başka yönetici ya da şirket ortağı bulunması halinde, işçinin çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden, yasal sınırlamaları aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti talep hakkı doğar. O halde üst düzey yönetici bakımından şirketin yöneticisi veya yönetim kurulu üyesi tarafından fazla çalışma yapması yönünde bir talimatın verilip verilmediğinin de araştırılması gerekir. İşyerinde yüksek ücret alarak görev yapan üst düzey yöneticiye işveren tarafından fazla çalışma yapması yönünde açık bir talimat verilmemişse, görevinin gereği gibi yerine getirilmesi noktasında kendisinin belirlediği çalışma saatleri sebebiyle fazla çalışma ücreti talep edemeyeceği kabul edilmelidir.

Satış temsilcilerinin fazla çalışma yapıp yapmadıkları hususu, günlük faaliyet planları ile iş çizelgeleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Genelde belli hedeflerin gerçekleşmesine bağlı olarak prim karşılığı çalışan bu işçiler yönünden prim ödemelerinin fazla çalışmayı karşılayıp karşılamadığı araştırılmalıdır. İşçiye ödenen satış priminin fazla çalışmaların karşılığında ödenmesi gereken ücretleri tam olarak karşılamaması halinde aradaki farkın işçiye ödenmesi gerekir.

İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Dairemiz, 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğunu kabul etmektedir.

Günlük çalışma süresinin onbir saati aşamayacağı Kanunda emredici şekilde düzenlendiğine göre, bu süreyi aşan çalışmaların denkleştirmeye tabi tutulamayacağı, zamlı ücret ödemesi veya serbest zaman kullanımının söz konusu olacağı kabul edilmelidir.
Yine işçilerin gece çalışmaları günde yedibuçuk saati geçemez (İş Kanunu, Md. 69/3). Bu durum günlük çalışmanın, dolayısıyla fazla çalışmanın sınırını oluşturur. Gece çalışmaları yönünden, haftalık kırkbeş saat olan yasal çalışma sınırı aşılmamış olsa da günde yedibuçuk saati aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti ödenmelidir. Dairemizin kararları da bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 23.6.2009 gün 2007/40862 E, 2009/17766 K).

Sağlık Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedibuçuk Saat veya Daha Az Çalışılması Gereken İşler Hakkında Yönetmeliğin 4 üncü maddesine göre, günde yedibuçuk saat çalışılması gereken işlerde çalışan işçinin, yedibuçuk saati aşan çalışma süreleri ile yedibuçuk saatten az çalışılması gereken işler bakımından Yönetmeliğin 5 inci maddesinde sözü edilen günlük çalışma sürelerini aşan çalışmalar, doğrudan fazla çalışma niteliğindedir. Sözü edilen çalışmalarda haftalık kırkbeş saat olan yasal sürenin aşılmamış olmasının önemi yoktur.

Fazla çalışma yönünden diğer bir yasal sınırlama da, İş Kanununun 41 inci maddesindeki, fazla çalışma süresinin toplamının bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamayacağı şeklindeki hükümdür. Ancak bu sınırlamaya rağmen işçinin daha fazla çalıştırılması halinde, bu çalışmalarının karşılığı olan fazla mesai ücretinin de ödenmesi gerektiği açıktır. Yasadaki sınırlama esasen işçiyi korumaya yöneliktir (Yargıtay 9.HD. 18.11.2008 gün 2007/32717 E, 2008/31210 K.).

Fazla çalışmanın belirlenmesinde, 4857 sayılı Yasanın 68 inci maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin de dikkate alınması gerekir.

Olağan dışı fazla çalışma iddiasını işçi ispat etmekle yükümlüdür. İddiaları destekleyen tanıkların aynı işveren aleyhine ve aynı çalışma sürelerine dayalı alacak talebi ile dava açtıkları görülmekte olup, tanıklıklarının kendi lehlerine sonuç doğurması kaçınılmazdır. Dairemiz birbirlerine tanıklık yapan kişilerin çıkarlarının bulunduğunun belirlenmesi halinde bu beyanlara itibar edilmeyeceğini ve iddialarının başka delillerle kanıtlanması gerektiğini kabul etmektedir. Dosyadaki sair delillerin bu iddiaları hesaplanabilir verilerle ortaya koyduğu söylenemez.

Mahkemece bu husus göz ardı edilerek kanıtlanamayan fazla çalışma ücret alacaklarının kabulüne karar verilmesi hatalıdır.

3- Aynı şekilde olağan dışı hafta ve genel tatil günleri çalışma iddialarının da aynı yöntemle kanıtlanması gerektiği kuşkusuz olup, incelemesi aynı gün yapılan 2010/42423 esas sayılı dava dosyasında davacıların çalışmalarına yönelik fotoğrafların ibraz edildiği, bu durumda bugünler için davacının olağan dışı çalışma iddiasının kanıtlandığı, diğer hafta tatili ve genel tatillerde çalışma iddiasının ise aynı konuda davası bulunan tanıkların beyanına göre kabul edilemeyeceği düşünülmeden sonuca gidilmesi de hatalıdır. Mahkemece bu resimler incelenip değerlendirilerek, bu tarihlere rastlayan hafta ve genel tatil günleri için hesaplanacak ücretin hüküm altına alınması gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 27.02.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


kaynak: http://www.kazanci.com.tr/gunluk/22hd-2014-7707.htm
https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/yeniTasarim/index.jsp

15 Ekim 2015 Perşembe

Aile Konutu Şerhi ve Şerhin Bulunmadığı Ortak Kullanıma Ait Konutun Üzerindeki Tasarruflar

Aile Konutu Şerhi

Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un (4722 Sayılı Kanun) 9'uncu maddesinin son fıkrası hükmü gereğince, aile konutuna ilişkin Medeni Kanun'un (4721 Sayılı Kanun, MK) 194'üncü maddesi tüm evlilikler için geçerlidir. Bu nedenle mal rejimlerinden bağımsız olarak, hangi tür mala dahil olursa olsun, ailenin yaşam merkezi olan her tür konut aile konutu niteliği taşıyabilir. Aile konutu kural olarak tek bir konuttur.

TM'nin 194/1'inci maddesine göre: "Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.”

Aile konutunun korunmasının iki önemli sebebi bulunmaktadır: 

a- Konut üzerinde hak sahibi olan eşin bazı işlemlerine karşı diğer eşin ve çocukların barınma hakkını korumak,

b- Aile konutunda hak sahibi olmayan diğer eşin, ileride evliliğin özellikle ölüm ile sona ermesi halinde MK'nın 240'ıncı maddesi ve miras hükümleri arasında yer alan MK'nın 652'nci maddesi gereği aile konutu üzerindeki yasal alım ve yararlanma hakkını güvenceye almaktır.

Yargıtay uygulamasına göre; (aşağıdaki Yargıtay kararlarında açıkça vurgulanmaktadır) anılan madde hükmü ile aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Söz konusu madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.

Bu çerçevede; ipotek işleminin, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasının da önemi bulunmamaktadır. Bu durumda, MK'nın 194/1'inci maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır (Hukuk Genel Kurulu 2013/2306 E. , 2015/1356 K.).

Av. Ferman Kaya




Hukuk Genel Kurulu 2013/2306 E. , 2015/1356 K.
AİLE KONUTU ŞERHİ
İPOTEK TESİS TARİHİNDE TAPU KÜTÜĞÜNDE AİLE KONUTU ŞERHİ BULUNMAMASI
BANKA LEHİNE TESİS EDİLEN İPOTEK
EŞİN AÇIK RIZASI GEREKLİLİĞİ
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 193
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 194


"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 07.06.2011 gün ve 2011/1 E. 2011/550 K. sayılı kararın incelenmesi davalılardan Ü.. I.. ve S.. Ekip. İmal. Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 02.10.2012 gün ve 2011/22401 E. 2012/23277 K. sayılı ilamı ile;
“...Davacı, aile konutu olan taşınmazın davalı eşi tarafından diğer davalı şirket lehine ipotek tesis edildiğini, Türk Medeni Kanununun 194. maddesi gereğince ipoteğin kaldırılmasını ve tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulmasını istemiştir. Davalı ipotek alacaklısı şirket iyiniyetli olduğunu savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı ipotek alacaklısı şirket iyiniyetli olduğunu savunduğuna göre; kanunun iyiniyete sonuç bağladığı durumlarda (TMK.md.3) asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Bu durumda ipotek tesis tarihinde tapu kütüğünde aile konutu şerhi bulunmadığı dikkate alındığında, ipotek alacaklısı şirketin kötü niyetli olduğunun kanıtlanma yükü davacıya düşer. Bu nedenle davacıdan bu konudaki delillerinin sorulup gösterdiği takdirde toplanıp değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” Gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkili ile davalının 1975 yılından bu yana evli olduklarını, davalı eş adına tapuda kayıtlı olup satın alındığı tarihten itibaren TMK’nın 194. maddesi anlamında aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın, davalı eş tarafından müvekkilinin bilgisi ve muvafakati dışında diğer davalı şirket lehine ipotek ettirildiğini, davalıların kötüniyetli olduklarını, müvekkilinin ipotek işlemine açıkça muvafakatinin bulunmadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın kaydına aile konutu şerhinin konulmasını ve taşınmaz kaydında bulunan ipoteğin kaldırılması ile ipotek kaydının iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı Ü.. I.. ve S..Ekip. İmal. Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili, dava konusu taşınmazın tapu kaydında aile konutu olduğuna dair bir şerhin bulunmadığını, müvekkili şirketin iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı A.. Y.. savunmasında, davacı eşinin ipotek işleminden haberdar olmadığını belirtmiştir.

Mahkemece, Özel Daire bozma ilamına uyularak, davalı tarafça davacının haberi olmadan dava konusu taşınmazın ipotek verildiğinden bahisle davanın kabulü ile dava konusu aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına dair verilen karar davalı Ü.. I.. ve S... Ekip. İmal. Paz. San. vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle oyçokluğu ile bozulmuştur.

Mahkemece, önceki gerekçelerle kararda direnilmiştir.
Direnme kararı, davalılardan Ü.. I..ve S..Ekip. İmal. Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; aile konutu üzerine ipotek şerhinin davacı eşin açık rızası bulunmaksızın koyulması durumunda, lehine ipotek tesis edilenin iyiniyetli olup olması ile ipoteğin tesis tarihinde dava konusu taşınmazda aile konutu şerhinin bulunup bulunmamasının önem arz edip arz etmediği noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya ailekonutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.”

Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.

TMK'nın 193. maddesi ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte TMK'nın 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça ailekonutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi tek başına bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir.
TMK'nın 194. maddesi, izne yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle sözkonusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir (GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007, Birinci Basıdan İkinci Tıpkı Bası, 41-42 sh.).
Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötüniyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin açık rızası şarttır.

Somut olayda, davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davacı eşinin açık rızasını almamıştır.
Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde ipotek işleminin, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasının da önemi bulunmamaktadır. Bu durumda, TMK'nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; ipotek tesis tarihinde tapu kütüğünde aile konutu şerhi bulunmaması nedeniyle ipotek alacaklısı şirketin kötüniyetli olduğunu kanıtlanma yükünün davacıya ait olduğu ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup; direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (4.098,00 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 15.05.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


Hukuk Genel Kurulu 2013/2056 E. , 2015/1201 K.
MÜŞTEREK ÇOCUKLARIN KULLANDIĞI KREDİYE TEMİNAT OLARAK AİLE KONUTUNA İPOTEK KONULMASI
AİLE KONUTUNA İPOTEK KONULURKEN EŞİN AÇIK RIZASININ ARANMASI
ANNE BABA İLE AYNI ÇATI ALTINDA YAŞAYAN ÇOCUKLARIN KREDİ ÇEKMESİ
AİLE KONUTU ÜZERİNDEKİ İPOTEĞİN KALDIRILMASI İSTEMİ
EŞİN RIZASI BULUNMAYAN HALLERDE AİLE KONUTUNA İPOTEK KONULMASI
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 193
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 194
"İçtihat Metni"


Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.07.2011 gün ve 2011/29 E. 2011/964 K. sayılı kararın incelenmesi davalılardan T. V.Bankası T.A.O. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.10.2012 gün ve 2011/23336 E. 2012/24471 K. sayılı ilamı ile; “... Davacının eşi olan davalılardan Mehmet'in adına tapuda kayıtlı olan ve aile konutu olarak kullanılan taşınmaz üzerine 30.11.2007 tarihinde dava dışı A.. M..ve Boya Sanayi Limitet Şirketinin kullandığı kredinin teminatını teşkil etmek üzere ipotek tesis edildiğinde çekişme bulunmamaktadır. Dava dışı şirketin ortakları arasında davacı ve davalı eş Mehmet’in müşterek çocukları olan Murat ve Serhat’ da bulunmaktadır. Murat ve Serhat, dava konusu taşınmazda davacı ve davalı Mehmet ile birlikte oturmaktadır. İpotek işlemi, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasına göre, Murat ve Serhat’ın annesi olan davacının ipotek işlemini bilmemesi hayatın olağan akışına aykırı düşer. Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanımını hukuk düzeni korumaz (TMK.md.2). Davacının, Türk Medeni Kanununun 194. maddesindeki korumadan faydalanmasına imkan bulunmamaktadır. Davanın reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI 
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkili ile davalının 15.06.1982 tarihinden bu yana evli olduklarını, davalı eş adına tapuda kayıtlı olup 1997 yılından itibaren müşterek çocukları M.. P.. ve S.. P.. ile birlikte yaşadıkları ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 194. maddesi anlamında ailekonutu niteliğinde bulunan taşınmazın, davalı eş tarafından müvekkilinin bilgisi ve muvafakati dışında, dava dışı A..M.. Boya San. Tic. Ltd. Şti. ile diğer davalı T. V. Bankası T.A.O. arasında imzalanan kredi sözleşmesinin teminatı olarak davalı banka lehine ipotek ettirildiğini, kredi borcunun ödenmemesi üzerine davalı bankaca başlatılan icra takibi üzerine bu durumdan haberdar olunduğunu, davalıların kötüniyetli olduklarını, müvekkilinin ipotek işlemine açıkça muvafakatinin bulunmadığını ileri sürerek, aile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını ve icra takibinde taşınmazın satışının teminatsız olarak durdurulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı T. V.Bankası T.A.O. vekili, dava konusu taşınmazın tapu kaydında aile konutu olduğuna dair bir şerhin bulunmadığını, müvekkili bankanın iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı M.. P.., yapılan usuli tebligata rağmen yargılamalara katılmamıştır. 
Mahkemece, TMK’nın 194/1. maddesinde eşlerin fiil ehliyetine getirilen sınırlamanın aile konutuna şerhin konulması ya da konulmaması koşuluna bağlanmadığı, üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmamasının herhangi bir öneminin bulunmadığı, eldeki davada davacı eşin rızası alınmaksızın aile konutunun ipotek olarak davalı eş tarafından gösterilmesinin TMK’nın 194/1 maddesine aykırılık teşkil ettiğinden bahisle davanın kabulü ile dava konusu aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına dair verilen karar, davalı T. V. Bankası T.A.O. vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle oyçokluğu ile bozulmuştur.

Mahkemece, önceki gerekçelerle ipoteğin kaldırılmasına dair ilk kararda direnilmiştir.

Direnme kararı, davalı T. Vakıflar Bankası T.A.O. vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ipotek işleminin davacı ve ipotek veren davalı ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasına göre, bu hususun davacının ipotek işleminden haberdar olup bu işleme muvafakat ettiği anlamına gelip gelmediği noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya ailekonutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.”

Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutuşerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.
TMK'nın 193. maddesi ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte TMK'nın 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, ailekonutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi tek başına bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir.
TMK'nın 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle sözkonusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir (GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007, Birinci Basıdan İkinci Tıpkı Bası, 41-42 sh.).

Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötüniyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin açık rızası şarttır.

Somut olayda, davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı banka tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. 

Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde ipotek işleminin, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasının da önemi bulunmamaktadır. Bu durumda, TMK'nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; ipotek işleminin kurulmasına neden olan, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediden ve dolayısıyla da ipotek işleminden davacı eşin haberdar olmadığını kabul etmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup; direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ: Davalı T. V.Bankası T.A.O. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (13.637,70 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 15.04.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

kaynak: https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/GelismisDokumanAraServlet

Ankara Katliamı Üzerine Alınan Geniş Kapsamlı Yayın Yasağı Kararı Hukukun Neresinde Duruyor?

Ankara Katliamı Üzerine Alınan Yayın Yasağı Kararının Hukuka Uygunluğunun İncelenmesi
         



Yan tarafa görselini yerleştirdiğim yayın yasağı kararını incelediğimizde yasak için soyut birtakım tehlike vurguları yapılarak geniş anlamda bir yasak listesi sayılmış ve buna dayanak olarak 5187 Sayılı Basın Kanunu'nun 3'üncü maddesinin 2'inci fıkrası gösterilmiştir.

Söz konusu madde: "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir."

"Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." şeklindedir.

1- Milletlerarası Anlaşmalarda Yer Alan Temel Hak ve Özgürlüklere İlişkin Hükümlerin 1982 Anayasasına Göre Uygulanırlığı ve Bu Hakların Yer Aldığı Bazı Sözleşme Hükümleri Çerçevesinde Yasağın Durumu

Yasağa dayanak kanun maddesindeki kurgu ve ruh hukuk devletine yakışacak nitelikte olmamakla birlikte bu madde bile yasaklama değil "sınırlanabilir" yaptırımını uygun görmüştür. Yani toplu bir şekilde yasaklanması kanuna da aykırı olacaktır.

Bununla birlikte, Anayasanın 90'ıncı maddesinin 5'inci fıkrası aynen şöyledir: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." Madde hükmünde açıkça "temel hak ve özgürlüklere" ilişkin milletlerarası anlaşmaları hükümlerinin Anayasa ve diğer mevzuatın üzerinde olduğu kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler tarafından "ifade ve ifadeyi yayma özgürlüğü"  İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ilan edilmiş ve ülkemiz dahil birçok ülke tarafından kabul edilmiş temel insani haklardan bir tanesidir. Keza aynı hak taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de daha geniş bir yorumla yer almaktadır.

Tarafı olduğumuz "Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme" 19'uncu maddesi ifade özgürlüğü şu şekilde 

- Herkes engel olmaksızın fikirlere sahip olmalıdır.

- Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak, her türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın, sözlü, yazılı, basılmış, sanat veyahutta herhangi dilediği bir medya ortamıyla öğrenme, alma ve verme hakkıdır.

Sözleşmenin 20'inci madde sadece nefret suçuna ve şiddet propagandalarına ilişkin yasaklamaların sınırı çizilmiştir.

2- 1892 Anayasasına Göre Temek Hak ve Özgürlükler

Önce hakkı verip sonra hakkı sınırlayacak düzenlemeyi peşi sıra yapmak gibi birçok sorunu bulunan 1982 Anayasasında temel hak ve özgürlüklere ilişkin önemli düzenlemeler bulunmaktadır. Bunlardan birkaçı şöyledir:

- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder (Anayasa m. 12).

- Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz (Anayasa m. 13).

- Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir (Anayasa m. 15/1).

- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır (Anayasa m. 22/1).

- Düşünce ve kanaat hürriyeti: Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz (Anayasa m. 25).


- Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti: Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir (Anayasa m. 26/1).

Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz Anayasa m. 28/1).

3- Yasağın Değinilen Hükümler Çerçevesinde Değerlendirilmesi

Değinilmiş olan yasa, Anayasa, temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerinin mevzuatımız üzerinde görüldüğü Milletlerarası Anlaşma hükümleri çerçevesinde şunu açıkça söyleyebiliriz ki; sınırları belirsiz, soyut bir tehlike ve soyut her şeyin korkusuna dayalı, insanların güvence altına alınmış temel insani hakkını en geniş anlamda yasaklayan bu karar açıkça hukuka aykırıdır. Diğer yandan hukuk devleti olma iddiasındaki bir ülkede bu tür soyut tehlikeye dayalı yasaklayıcı kararların hakimliklerce çıkartılması hukuk adına utanç vericidir.

Av. Ferman Kaya









14 Ekim 2015 Çarşamba

Ayıplı Mal - Eksik İfa Hususlarına İlişkin Uygulama Örnekleri

Ayıplı Mal - Eksik İfa

Ayıplı mal, eksik ifa birbirinden farklı kavramlardır. Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ya da olmaması gereken vasıfların bulunması halidir. Eksik iş ise, sözleşme konusu işlerin yapılmamasıdır. Başka bir söyleyişle işin hiç yapılmamasıdır.

Eksik ifa, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 6502 sayılı Kanun’un 8 ve devamı maddelerinde sayılan ayıp kavramı içerisinde yer aldığı kabul görmektedir. Anılan yasa metninde de belirtildiği üzere ayıp; maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Maddi ayıp; bir malda madden hata bulunmasıdır (Ör: Malın yırtık, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp; malın kullanımının hukuken sınırlandırılmasıdır (Ör: Malın üzerinde takyitler bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise, malın belirtilen vasıflarda olmamasıdır (Ör. 100 km'de 3 litre yakıt tükettiği vaadiyle 10.000-TL daha pahalıya satılan aracın, yakıt tüketiminde diğer araçlardan hiçbir farkının olmaması).

Yukarıda açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, TKHK m. 8 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı başvuru süreleri getirilmiş, ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir. Yine 6098 Sayılı Borçlar Kanunu'nda da ayıba ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. 6502 Sayılı Kanunda yapılan en önemli değişikliklerden bir tanesi de ayıp ihbarının olmamasıdır. Kanuna göre altı (6) ay içinde ortaya çıkan ayıp malın alındığı tarihte malda mevcut ayıp olarak kabul edilmiştir (ayıplı mal karinesi).

Ayıplı mal ve eksik ifaya ilişkin hususların tartışıldığı aşağıdaki Yargıtay kararları nı incelemek uygulamadaki durumu netliğe kavuşturmaya yardımcı olacaktır.

Av. Ferman Kaya


Yargıtay HGK., E. 2018/54 K. 2018/942 T. 25.4.2018

Ağır kusur • dürüstlük kuralı • dava zamanaşımı • ayıplı hizmet • tazminat davası • hile • ayıptan sorumluluk • direnme kararı • eksik ifa
MAHKEMESİ:Tüketici Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 5. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.10.2012 gün ve 2011/472 E., 2013/659 K. sayılı kararın davalı ...Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 27.06.2013 gün ve 2013/3125 E., 2013/17711 K. sayılı kararı ile;

“...Davacı, davalıdan ... Çakmak mahallesi 189 ada 19 nolu parselde inşaa edilen Yenişehir ... C-3 blok 12. Kat 48 nolu daireyi 27.11.1999 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde , mahal listesi ve krokide ; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların , etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin anlaşıldığını, açıklanan nedenle konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00- TL tazminatın teslim tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.

Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın edimini eksik olarak yerine getirdiğinin tesbiti ile değer kaybı 5.809,00 TL’nin dava tarihinden, yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu 19 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek, değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği 19 nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu 48 nolu dairenin davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Emsal dosyalarda alınan bilirkişi raporlarında ekli kroki ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve spor alanlarının davaya konu 19 nolu parsel ve dava dışı 20 nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir.

Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır.

Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır.

Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır.

Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir.

Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 1999 yılında satın aldığı dairenin aralık 2001 tarihinde fiilen teslim edildiği , davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 30.11.2011 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalıların bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır.

Her ne kadar, 4.madde de konut satışlarında zaman aşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüş ise de, konutu satın alan davacı, açık ayıp halinde, malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise, bu durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077 sayılı Kanun’a dayanarak dava açabilecektir.

Hal böyle olunca, otopark ve spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…”

gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava eksik ifa iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece davacı isteminde dile getirilen sosyal donatı alanlarının davacının satın aldığı dairenin bulunduğu site içerisinde duvarla çevrili alanda bulunduğu, yönetim plânında ortak yerler arasında umumun istifadesine bırakılmış yeşil alan, sosyal donatı alanı, spor sahaları, genel aydınlatma gibi sitede bulunan bütün bağımsız bölümlerin yararlanacağı yerler ve havuzların da gösterildiği, davalı şirket tarafından inşa edilen tesisler tapu kayıtlarına göre Ümraniye Belediyesine hibe edilen yerler ve yeşil alan üzerinde bulunmakla birlikte tesislere site dışından ulaşılmasının ve site sakinleri dışında kullanılmasının mümkün olmadığının keşif incelemesi ile tespit edildiği, projenin tanıtımı ve tesislerin site içinde duvarla çevrili alanda bulunması nedeniyle davacıda bu yerlerin sitenin mülkiyet sınırları içerisinde olduğu izlenimi uyandırıldığı, bu durumun alıcının satın alma kararını etkilediği gibi, taşınmazın değerinin azalmasına neden olduğu ve eksik ifa teşkil etmekle satıcının uğranılan zarardan 10 yıllık genel zamanaşımı süresi dâhilinde sorumlu tutulması gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyiz itirazları üzerine yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuş, mahkemece önceki karar gerekçeleri tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı ...Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; satın alınan taşınmazın bulunduğu site içerisindeki bir kısım sosyal donatı alanlarının, mülkiyeti siteye ait olmayan başka bir parsel üzerinde bulunduğunun çekişmesiz olduğu olayda, davalı satıcının bu durum nedeniyle doğduğu iddia olunan zarardan sorumluluğunun hukuki niteliğinin eksik ifaya mı yoksa ayıptan sorumluluk hükümlerine mi dayandığı, burada varılacak sonuca göre ihbar külfetinin bulunup bulunmadığı ve zamanaşımı süresinin ne olacağı noktalarında toplanmaktadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, yerel mahkeme kararında ve direnme gerekçelerinde açıklanan gerektirici nedenlere göre, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu nedenle usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.


SONUÇ: Davalı ...Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (310,50 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440’ıncı maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.04.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

Hukuk Genel Kurulu 2014/591 E. , 2015/875 K.

AYIPLI İFA - EKSİK İFA

AYIP İHBARI

ZAMANAŞIMI
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN(MÜLGA) (4077) Madde 4


"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 3.Tüketici Mahkemesince davalılardan G..Bankası A.Ş. hakkında açılan davanın reddine, diğer davalılar T.. ile S.. A.Ş. hakkında açılan davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.07.2010 gün ve E:2007/781, K:2010/596 sayılı kararın incelenmesinin davalılardan T.. ve S.. A.Ş. vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 31.03.2011 gün ve E:2011/2360, K:2011/4958 sayılı ilamı ile hükmün davalılar T..ve S..A.Ş. yararına bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş; davalılar T.. ve S..A.Ş. vekillerinin karar düzeltme talebi üzerine; aynı Dairenin 09.02.2012 gün ve E:2011/20973, K:2012/2488 sayılı ilamı ile; (...Davacı, davalı T..’nin mülkiyetinde bulunan taşınmazda, diğer davalı S..AŞ tarafından inşa edilen S..O.. adlı projeden 13Bölge D 12 Bloktaki daireyi, davalı Bankadan kullandığı kredi ile 19.3.2005 tarihinde satın aldığını, eylül 2006 tarihinde teslim alıp kasım 2006 tarihinden itibaren kullanmaya başladığını, projenin reklam ve ilanlarında bildirilen vasıflara uygun olarak yapılandırılmaması nedeniyle gizli ayıplıbulunduğunu ve değer kaybına sebebiyet verildiğini bildirerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 5000 TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, banka hakkındaki davanın reddine, 12.601 TL değer kaybının faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş, hükmün davalılar tarafından temyizi üzerine dairece kararın bozulmasına karar verilmiş, bu bozma ilamına karşı davalı T..ve S.. AŞ tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuştur.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekir.

2-Davacı, davalı T..’nin mülkiyetinde bulunan taşınmazda, diğer davalı S.. AŞ tarafından inşa edilen S..O.. adlı projeden 13. Bölge D 12 Bloktaki daireyi, davalı Bankadan kullandığı kredi ile 19.3.2005 tarihinde satın aldığını, eylül 2006 tarihinde teslim alıp kasım 2006 tarihinden itibaren kullanmaya başladığını, projenin reklam ve ilanlarında bildirilen vasıflara uygun olarak yapılandırılmaması nedeniyle gizli ayıplıbulunduğunu ve değer kaybına sebebiyet verildiğini bildirerek değer kaybının tahsili için eldeki davayı açmıştır. Dava dilekçesinde; sitenin genel çevre duvarları ve demir parmaklıklarının olmadığı, güvenlik sisteminin çalışmadığı, peyzaj işlerinin modern teknoloji ile yapılmadığı, çevresine 50.000 ağacın olmadığı, havuzların vaad edilen standartta olmadığı, yapılan okulun projenin adını taşımadığı, spor kompleksinin ve spor alanlarının kamuya açık hale getirildiği, bu suretle ilan ve bildirilen vasıfların dışında gizli ayıplı olarak yapılandırılması nedeniyle konutun değer kaybına uğradığını bildirerek ayıpların giderilmesini aksi halde değer kaybının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar, ayıplı imalat olmadığını, dava dilekçesinde bahsedildiği gibi vaadleri de bulunmadığını, kaldı ki davacının süresinde ayıp ihbarında bulunmadığını savunmuşlardır. Mahkemece aldırılan 7.5.2009 tarihli bilirkişi heyeti raporunda spor kompleksi ve spor alanlarının kamuya açık hale getirilmesi, sitenin genel çevre duvarları ve demir parmaklıklarının olmaması, havuzların vaat edilen büyüklük ve inşa standardına uymadığı, bazılarının bağımsız bölümün yer aldığı parsel üzerinde yer almaması nedeniyle gizli ayıplı olduğu ve 12.601 TL değer azalmasına sebep olduğu belirtilmiştir. Mahkemece bu bilirkişi heyeti raporu esas alınarak, davalı banka hakkındaki davanın reddine, 12.601 TL değer kaybının diğer davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Aleyhine hüküm kurulan davalılar tarafından kararın temyiz edilmesi sonucu, mahkeme kararı dairenin 31.3.2011 tarihli, 2011/2360-4958 esas ve karar sayılı ilamı ile, davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, sadece spor kompleksinin kamuya açık hale getirilmesi nedeniyle satış bedelinden indirim yapılması gerekirken, spor kompleksinin yanında, sitenin genel çevre duvarlarının ve demir parmaklıklarının yapılmaması, havuzun bağımsız bölümün parselinde yer almamasını gizli ayıp kabul ederek 12.601 TL değer kaybını içeren bilirkişi raporu ile hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile davalılar yararına oyçokluğu ile bozulmasına karar verilmiştir. Bu bozma ilamına karşı davalılar karar düzeltme talebinde bulunmuş, önceki itirazlarını tekrarlayarak, 27.4.2011 tarihli ve 2011/13-4 esas, 2011/230 karar sayılı Hukuk Genel Kurulu kararı gözetilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Bahsedilen Hukuk Genel Kurulu kararına dayanak mahkeme kararında; Aynı projeden daire satın alan ve aynı sebeple değer kaybı istenen davada, ayıp ihbarının süresinde yapılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, dairenin temyiz incelemesi sonucu, spor kompleksi yönünden ayıplı ifa değil, eksik ifa olması nedeniyle, sözleşme zamanaşımı süresinin esas alınması gerektiği, spor kompleksinin kamuya açık hale getirilmesi nedeniyle değer kaybının hesaplatılıp verilmesi gerektiğinden bahisle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Direnme kararı sonucu, Hukuk Genel kurulu tarafından, spor kompleksinin kamuya açık olmasının açık ayıp olduğu ve süresinde ayıp ihbarı yapılmadığı gerekçesi ile direnme kararının onanmasına karar verilmiştir. Bu açıklamalar ışığında, dairenin 31.3.2011 tarihli ve 2011/2360-4958 esas ve karar numaralı bozma ilamının 2.bendinde, spor kompleksinin kamuya açık hale getirilmesi, sitenin genel çevre duvarları ve demir parmaklıklarının olmaması, havuzun bağımsız bölüm parselinde olmaması eksikliklerinin açık ayıp niteliğinde olup süresinde ayıp ihbarı yapılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğine dair gerekçe ile mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken zuhulen yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verildiği bu kez yapılan karar düzeltme incelemesinde anlaşılmıştır. Buna göre, Dairenin, 31.3.2011 tarihli ve 2011/2360-4958 esas ve karar numaralı bozma ilamının 2.bendindeki bozma gerekçesinin kaldırılarak az yukarıda açıklandığı şekilde, değişik gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ:Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenle davalıların sair karar düzeltme taleplerinin reddine, 2.bentte açıklanan nedenle Dairenin 31.3.2011 tarihli ve 2011/2360-4958 esas ve karar numaralı bozma ilamının 2.bendindeki bozma gerekçesinin kaldırılarak yukarıda açıklandığı şekilde, değişik gerekçe ile BOZULMASINA...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, satış esnasında sunulan projede ve tanıtımlarda belirtilen, ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, taşınmazda eksik ifa bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 5.000-TL’nin dava tarihinden, 7.601-TL’nin ıslah tarihinden olmak üzere 12.601-TL’nin yasal faizi ile birlikte davalılar S..A.Ş. ile T..’den alınıp davacıya verilmesine, davalı banka hakkında açılan davanın reddine, karar verilmiş; hükmün, davalılar S.. A.Ş. ile T.. vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece; temyiz eden davalılar vekillerinin bir kısım temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir. Bu bozma kararına karşı davalılardan T.. ve S.. A.Ş. vekillerinin karar düzeltme talebi üzerine karar Özel Dairece, bu kez karar düzeltme talebinin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle karar bozulmuş, mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını, davalılardan T..ile S.. A.Ş. vekilleri temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; varılacak sonuca göre de, satıcının sorumluluğuna gidebilmek için, ayıp ihbarına gerek olup olmadığı, gerek varsa süresinde ayıp ihbarı yapılıp yapılmadığı ve uygulanacak zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki uyuşmazlığa; eldeki davanın tüketici mahkemesinde açılmış olması, davacının tüketici olması ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a dayanarak talepte bulunmuş olması karşısında, uyuşmazlığın çıktığı tarihte yürürlükte olan mülga 4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

Bu saptamada bulunduktan sonra ilk olarak uyuşmazlığın temelinde yatan “ayıp” kavramı üzerinde durmakta yarar vardır; 
T
üketici hukukunda ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. 
Anılan maddenin birinci fıkrasında; 

“Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte; devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır. Görüldüğü üzere; 818 sayılı Borçlar Kanunu'ndaki ayıp kavramı ile yukarıda açıklanan 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesinde yer alan ayıp kavramları birbiri ile örtüşmektedir. 

Borçlar Kanunu’na göre; bir maldaki ayıp; satıcının zikir ve vaat ettiği vasıflarda veya niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki türde ortaya çıkabilecektir. 

“Ayıp” kavramı ile “eksik iş” kavramları birbirinden farklıdır. Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır.Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmamasıdır; başka bir deyişle, hiç yapılmayan iş eksik iştir. Eksik işin tanımı kanunlarımızda yapılmamıştır.
Ayıp; maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. 
Maddi ayıp; bir malda madden hata bulunmasıdır (Ör: malın yırtık, lekeli olması gibi). 

Hukuki ayıp; malın kullanımının hukuken sınırlandırılmasıdır (Ör: malın üzerinde takyitler bulunması gibi). 

Ekonomik ayıp ise; malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı başvuru süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir. 
Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması gerekmektedir. 
Eğer ayıp, ağır kusur veya hile ile gizlenmişse, zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağından, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile sonuca varılacaktır. Aynı maddenin 4.fıkrasında ise, konut satışlarında zamanaşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüştür.

Hukukumuzda ayıp ihbarı kural olarak herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 gün ve E:2011/13-4, K:2011/230; 02.11.2011 gün ve E:2011/13-453, K:2011/651; 29.05.2013 gün ve E:2012/13-1514, K:2013/772 sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında:Davacı, “S.. O..” adıyla bilinen projede yer alan 13. Bölge, D 12 Blokta bulunan 36 nolu daireyi davalı T..adına vekaleten davalı S.. A.Ş.’den 200.020 TL bedelle 19.03.2005 tarihli “Taşınmaz Satış Sözleşmesi” ile satın almış; satın aldığı bağımsız bölüm davacıya 26.07.2005 tarihinde tapuda devredilmiş 18.10.2006 tarihli tutanakla da fiilen teslim edilmiştir. İskan tarihi ise 28.12.2006’dır. 

Davacı satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, davalılara bildirmemiştir. Davacı bundan sonra 30.11.2007 tarihinde açtığı eldeki dava ile; sitenin genel çevre duvarları ve demir parmaklıklarının olmadığı, güvenlik sisteminin çalışmadığı, peyzaj işlerinin modern teknoloji ile yapılmadığı, çevresine 50.000 ağacın olmadığı, havuzların vaad edilen standartta olmadığı, yapılan okulun projenin adını taşımadığı, 518 nolu ada üzerine inşa edilen spor kompleksinin tapusunun bağımsız bölümmaliklerine verilmeyip, T..üzerinde bırakıldığını ve spor kompleksinin sadece site sakinlerinin kullanımına sunulması gerekirken, kamuya da açıldığını ileri sürerek, bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istemiştir.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı bu durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalıların bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.
Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalılara ayıp ihbarında bulunmadığı, tartışma konusu değildir. 

Her ne kadar, 4.madde de konut satışlarında zamanaşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüş ise de, otuz (30) günlük ihbar süresinin burada da uygulanacağı kuşkusuzdur. 

Diğer bir ifade ile, konutu satın alan davacı, açık ayıp halinde, malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz (30) gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise, bu durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077 sayılı Kanun’a dayanarak dava açabilecektir. Eldeki davada, davacının ileri sürdüğü hususlar “eksik ifa” değil, “açık ayıp” nitelindedir. Bu açık ayıplar, yasal süresi içerisinde davalılara bildirilmediğine göre, davanın süresinde açılmadığı anlaşılmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; satıma konu asli edimin konut olduğu, dava dilekçesinde sıralanan ve ayıp olarak nitelenen hususların konut dışında kalan tali (yan) edim kapsamında kaldığı, asli edim için ayıp ihbarının yasal süresinde yapılması gerekiyorsa da, tali (yan) edim bakımından böyle bir sınırlamanın bulunmadığı, somut olayda eksik ifanın sözkonusu olduğu, dava zamanaşımı süresi içerisinde bu hakkın kullanılabileceği, böylece eldeki davanın niteliği bakımından davanın yasal süresinde açıldığı, bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının doğru olduğu ne var ki, hükmedilen tazminat miktarının denetlenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, yukarıda belirtilen nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır. 
SONUÇ: Davalılardan T.. ile S.. A.Ş. vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 25.02.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/28974 E. , 2014/41657 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2014
NUMARASI : 2012/1131-2014/365

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı, davalıdan Ü.Ç. mahallesi .. ada .. nolu parselde inşaa edilen Y. M. evleri .. blok ... Kat .nolu daireyi 24.05.2003 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde, mahal listesi ve krokide; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların, etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin 2011 yılında anlaşıldığını ve site yönetimi tarafından 19.12.2011 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiğini, davalının eksik ve ayıplı ifası nedeni ile konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00- TL tazminatın satış tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.
Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, eksik ifa nedeni ile davacının talep edebileceği 46.912,00 TL. Maddi tazminatın 25.000 TL.nin dava tarihinden 21.912,00 TL.nin ıslah tarihinden itibaren değişen avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog , proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu 25 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek , değer kaybına hükmedilmiştir.
Davaya konu projenin imal edildiği .. nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu 19 nolu dairenin 19.10.2006 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunun ekli krokisi ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve sosyal donatı ve spor alanlarının davaya konu .. nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir. 

Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre , tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. 
Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır.
Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. 
Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir. 

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir. 

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 2003 yılında satın aldığı dairenin fiilen teslim edildiği, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 09.11.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır. 

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dairemizin benzer uyuşmazlıklardaki emsal uygulamaları da bu yöndedir. 

Hal böyle olunca, otopark vs. spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davacının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bent gereğince davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 808,00 TL harcın davalıya iadesine, 25.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/28977 E. , 2014/41656 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2014
NUMARASI : 2012/1135-2014/357

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan Ü. Ç. mahallesi .. ada .. nolu parselde inşaa edilen Y. M. evleri .. blok .. Kat .. nolu daireyi 24.05.2003 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde, mahal listesi ve krokide; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların, etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin 2011 yılında anlaşıldığını ve site yönetimi tarafından 19.12.2011 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiğini, davalının eksik ve ayıplı ifası nedeni ile konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00- TL tazminatın satış tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır. 

Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, eksik ifa nedeni ile davacının talep edebileceği 31.616 TL. Maddi tazminatın 25.000 TL.nin dava tarihinden, 6.616 TL.nin ıslah tarihinden itibaren değişen avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog , proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu 25 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek , değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği ..nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu .. nolu dairenin 23.8.2005 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunun ekli krokisi ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve sosyal donatı ve spor alanlarının davaya konu .. nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir.
Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre , tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. 

Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır.Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır.

Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir. 

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 2003 yılında satın aldığı dairenin fiilen teslim edildiği, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 09.11.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır. 

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dairemizin benzer uyuşmazlıklardaki emsal uygulamaları da bu yöndedir. 

Hal böyle olunca, otopark vs. spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davacının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bent gereğince davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 25.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/12650 E. , 2014/40833 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Burdur 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 
TARİHİ : 17/12/2013
NUMARASI : 2012/558-2013/616

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan 20/11/2012 tarihinde 18.000,00TL karşılığında noterde düzenlenen araç satış sözleşmesiyle araç satın aldığını, daha sonra aracın kilometresiyle oynandığının anlaşıldığını, bu durumun hile ile gizlenmiş olduğunu ileri sürerek, ayıplı aracın iadesine, aracın satış bedeli olan 18.000,00TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. 

Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre temyiz eden davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Davacı, hile ile ayıpları gizlenen davaya konu aracı 18.000TL'ye satın aldığını ileri sürerek, aracın iadesiyle birlikte, bu bedelin tahsilini istemiş; davalı davanın reddini dilemiş; mahkeme ise aracın iadesiyle birlikte, aracın bedelini tanık beyanına göre 18.000TL kabul ederek, bu bedelin tahsiline karar vermiştir. Oysa, davaya konu aracın satışı noterde düzenlenen araç satış sözleşmesiyle yapılmış olmakla, 20.11.2012 tarihli sözleşmede aracın satış bedeli 13.000TL olarak gösterilmiştir. Yazılı delil olan araç satış sözleşmesinin karşısında artık tanık delili dinlenemeyeceğinden, mahkemece sözleşmede yazan 13.000TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, tanık beyanı esas alınarak 18.000TL'nin tahsiline karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 

SONUÇ: Birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz eden davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 307,50 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/3933 E. , 2014/39787 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir 3. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 22/10/2013
NUMARASI : 2012/1273-2013/874

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatınca duruşmasız, davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat N. G. ile davalı D. Oto Tic. A.Ş. vekili avukat Ş. E. İ.'ın gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalılardan E.Otomotiv İnş. San ve Tic. A.Ş"den 2010 model A. A5 1.8 Turbo marka aracı 16.04.2010 tarihinde satın aldığını ancak araçta üretimden kaynaklı gizli ayıpların olduğunu ileri sürerek, davasının kabulü ile ayıplı aracın davalılar iadesi ile aracın bedelinin kendisine iadesine, uğradığını ileri sürdüğü menfi zarar kapsamında ise ÖTV farkı ile kur farkından doğan zararının davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar; davanın reddini dilemişlerdir. 

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile ayıplı olduğu anlaşılan aracın davalılara iadesi ile araç fatura bedeli olan 124.409,01 liradan 20.000,00 lira değer kaybı düşülerek 104.409,01 liranın aracın teslim tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm her iki tarafça temyiz edilmiştir.

1-Davacı eldeki davada ayıplı aracın davalılara iadesi ile aracın bedelinin kendisine iadesine, uğradığını ileri sürdüğü menfi zarar kapsamında ise ÖTV farkı ile kur farkından doğan zararının davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. HMK'nun 297. maddesi uyarınca taleplerden her biri hakkında hüküm oluşturulması zorunludur. Mahkemece kararın gerekçesinde dava konusu aracın ayıplı olup olmadığına ilişkin delillerin değerlendirilmesi yapılarak hüküm kısmında da bu talep bakımından karar oluşturularak fazlaya ilişkin talebin reddine karar verildiği belirtilmiş ise de, davacının diğer bir talebi olan ÖTV farkı ile kur farkından doğan zararının tahsiline ilişkin talepleri hakkında herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Oysaki bu husus az yukarıda açıklanan HMK'nun 297. maddesine aykırılık teşkil etmekte olup, mahkeme kararının bu nedenle bozulması gerekir.
2-Bozma nedenine göre tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle; hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bent uyarınca tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı alınıp birbirlerine verilmesine, peşin alınan 1.800 TL. harcın D. Oto'ya, 24,30 TL harcın E. Oto'ya iadesine, 12.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/28990 E. , 2014/39503 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2014
NUMARASI : 2012/1141-2014/373

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan Ü. Ç.mahallesi ..ada .. nolu parselde inşaa edilen Yenişehir Manolya evleri A-1 blok .. nolu daireyi 28.6.2003 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde, mahal listesi ve krokide; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların, etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin 2011 yılında anlaşıldığını ve site yönetimi tarafından 19.12.2011 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiğini, davalının eksik ve ayıplı ifası nedeni ile konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00- TL tazminatın satış tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.
Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, eksik ifa nedeni ile davacının talep edebileceği 39.864,00 TL. Maddi tazminatın 25.000 TL.nin dava tarihinden 14.864,00 TL.nin ıslah tarihinden itibaren değişen avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu 25 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek, değer kaybına hükmedilmiştir.
Davaya konu projenin imal edildiği 25 nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu 47 nolu dairenin davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunun ekli krokisi ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve sosyal donatı ve spor alanlarının davaya konu 25 nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir.
Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır. Davacı tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4.maddesinde yer almaktadır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.
Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı 2014/28990-39503süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 2003 yılında satın aldığı dairenin fiilen teslim edildiği, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 09.11.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dairemizin benzer uyuşmazlıklardaki emsal uygulamaları da bu yöndedir. Hal böyle olunca, otopark vs. spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davacının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bent gereğince davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 687,00 harcın istek halinde davalıya iadesine, 11.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.



13. Hukuk Dairesi 2014/28983 E. , 2014/39502 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2014
NUMARASI : 2012/1127-2014/360

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan Ü. Ç. mahallesi .. ada .. nolu parselde inşaa edilen Yenişehir Manolya evleri A-1 blok 10 nolu daireyi 16.07.2004 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde , mahal listesi ve krokide ; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların, etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin 2011 yılında anlaşıldığını ve site yönetimi tarafından 19.12.2011 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiğini, davalının eksik ve ayıplı ifası nedeni ile konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00- TL tazminatın satış tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.
Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, eksik ifa nedeni ile davacının talep edebileceği 51.102,00 TL. Maddi tazminatın 25.000 TL.nin dava tarihinden 26.102,00 TL.nin ıslah tarihinden itibaren değişen avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, satış esnasında sunulan katalog , proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu 25 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek , değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği 25 nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu 10 nolu dairenin davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunun ekli krokisi ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve sosyal donatı ve spor alanlarının davaya konu 25 nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir.
Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre , tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır.Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir.
Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır. Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.
Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı 2014/28983-39502 süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 2004 yılında satın aldığı dairenin fiilen teslim edildiği, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 09.11.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.
Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dairemizin benzer uyuşmazlıklardaki emsal uygulamaları da bu yöndedir. 
Hal böyle olunca, otopark vs. spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bent gereğince davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde davalıya iadesine, 11.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/16729 E. , 2014/39436 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 27/12/2013
NUMARASI : 2012/1988-2013/3926

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı D.Oto Pazarlama avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalının yetkili bayiinden bir araç satın aldığını, arıza nedeniyle ilk olarak 24.01.2012 tarihinde servise götürdüğünü, aynı arazının bir yıl dolmadan 4 kez tekrar ettiğini, arıza nedeniyle araçtan sürekli yararlanamaz hale geldiğini ileri sürerek bedelinin iadesine, aracı kullanamamaktan dolayı uğradığı zararın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, sözleşmenin feshine, ödenen bedelin tahsiline, aracın davalıya iadesine karar verilmiş; hüküm, davalı D. Oto Pazarlama A.Ş. tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davacı, satın aldığı araçta meydana gelen arızalar nedeniyle araçtan yararlanamamaktan dolayı bu davayı açmıştır. Mahkemece her ne kadar 6.8.2013 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak araç bedeli yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de davalı taraf bu rapora itiraz etmiş olup, alınan ek bilirkişi raporu da davalının itirazını karşılar nilelikte değildir. Hâl böyle olunca, mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda teknik üniversitenin Otomotiv bölümünden seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi heyetinden araç üzerinde inceleme de yaptırılarak rapor alındıktan sonra, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bent uyarınca davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 10.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/1548 E. , 2014/38811 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Adana 1. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 21/11/2013
NUMARASI : 2013/1306-2013/926

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı A. B. Ltd. Şti. vekili avukat G.T. geldi, davacı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı davalı K. İnşaat Şirketi ile yapmış olduğu 25.10.2009 tarihli sözleşme gereği, davalı tarafından inşa edilecek konutlardan bir adet daire satın aldığını, sözleşme gereği 31.07.2011 tarihinde dairenin teslim edilmesi gerektiğini, 23.06.2010 tarihinde tapu devri yapıldığını ancak taşınmazın iç düzenlemesinin taahhüt edilen sürede teslim edilmediğini, davalının, Adana 7.Noterliğinin 16.10.2010 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesinin devri ve temliği sözleşmesi ile inşaat üzerindeki haklarını diğer davalı A.B. Ltd. Şirketine devrettiğini, bu devir sözleşmesi gereği kendisine karşı davalı A. B.Şirketinin de sorumlu olduğunu, inşaatın sözleşmede belirtilen niteliklerinden eksik olarak yapılması nedeni ile maddi kaybının olduğunu ileri sürerek 10.000,00 TL eksik inşaat bedelinin 31.07.2011 tarihinden itibaren işleyecek ticari gecikme faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak kendisine verilmesini istemiştir.

Davalılar; davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Anayasanın 141/III maddesi uyarınca mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yapılması zorunludur. 6100 sayılı HMK 297 maddesi gereğince; hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin yer alacağı, belirtildikten sonra, Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesine rağmen, gerekçeli kararda hangi nedenler ile karar verildiğine ilişkin her hangi bir açıklama ve gerekçe bulunmadığı anlaşılmaktadır. Oysaki az yukarıda açıklandığı üzere mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması Anayasa hükmü olduğu gibi kararında usulün 297. maddesinde yer alan hususları kapsamı zorunludur. Mahkeme kararının bahsi geçen yasa hükümlerine aykırı olduğu görülmektedir. Mahkemece değinilen bu yön göz ardı edilerek gerekçesiz bir şekilde ve usulün 297 maddesine aykırı olarak yazılı biçimde hüküm kurmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bent uyarınca davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 5.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/43580 E. , 2014/38399 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Kocaeli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)
TARİHİ : 26/06/2014
NUMARASI : 2014/364-2014/556

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı ve davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, K.G. 1. Bölge Toplu Konut Uygulaması kapsamında inşa edilen bir bağımsız bölümü satın aldığını, blokların ortak kullanım alanlarında ayıp ve eksikler bulunduğunu, site yönetimi tarafından Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/15 D.İş dosyası ile 04.03.2010 tarihinde tespit yaptırıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere eksik ve ayıplı işler nedeniyle uğranılan 5.285,00-TL maddi zararın tespit tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı TOKİ, davacının husumet ehliyetinin bulunmadığını, ayıp ihbar mükellefiyetinin yerine getirilmediğini, tüketici adına site yönetimi tarafından ayıp ihbarında bulunulamayacağını, taşınmazların projesine uygun, sorunsuz bir şekilde teslim edildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne,1.823,37-TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak ortak alanlarda bunlara uygun olarak yapılmayan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir.

Davalı, ortak alanlarda ayıp bulunmadığını ve ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını savunmuştur. Mahkemece, emsal olarak sunulan bilirkişi raporu esas alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

4077 sayılı TKHK’nun 4. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre; tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde açık ayıpları satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da gizli ayıpların ne kadar sürede satıcıya ihbar edileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Öyle olunca, 4077 sayılı TKHK’nun 30. maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, Borçlar Kanunu’nun bu konudaki 198. maddesi (6098 Sayılı B.K.’nun 223. maddesi) uygulanacaktır. Anılan maddeye göre, alıcı, teslim aldığı malı işlerin olağan akışına göre, imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal (uygun süre içinde) ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirme ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da hemen satıcıya bildirmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. O halde, gizli ayıpların, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir. Borçlar Kanunu’nun 198. maddesinde(6098 Sayılı B.K.’nun 223. maddesi) öngörülen süre içinde ihbar edilmeyen ayıplar için dava açılamaz.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının, Toplu Konut Uygulaması Projesi kapsamında 07.12.2011 tarihinde bir daire satın aldığı anlaşılmaktadır. Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2014/238 Esas sayılı dosyasında aldırılan ve hükme esas alınan emsal bilirkişi raporu ile blokların intercom, asansör ve elektrik tesisatlarında kullanıldıkça ortaya çıkan gizli ayıplar bulunduğu, özürlü merdivenlerinin ise yapılmadığı tespit edilmiştir. Mahkemece, davalı tarafın iş bu ayıplardan Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/15 D.İş dosyası ile haberdar olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Borçlar Kanunu’nun 198. maddesi(6098 Sayılı B.K.’nun 223. maddesi) hükmü ile gizli ayıplar yönünden kendisine yüklenen “derhal ihbar” mükellefiyetini yerine getirip getirmediğini ispat yükü davacıdadır. Site yönetimi, tüketici adına ayıp ihbarında bulunma hak ve yetkisine sahip değildir.Hal böyle olunca mahkemece gizli ayıplar yönünden ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığı hususunda ayıpların niteliği ve ortaya çıktıkları zaman dilimi de dikkate alınarak tarafların delillerinin değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken bu konuda gerekli inceleme ve araştırma yapılmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Özürlü merdivenlerinin yapılmamış olmasının davacının satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadığı, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur. Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğincemalın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca bu kalem yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

3-Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ:1-Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, 2-Üçüncü bentte açıklanan nedenle tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde davalıya iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 4.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/28984 E. , 2014/38431 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2014
NUMARASI : 2012/1134-2014/366

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan Ü. Ç. mahallesi ..ada..nolu parselde inşaa edilen Y. M.evleri A-1 blok ... Kat ..nolu daireyi 7.6.2005 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde, mahal listesi ve krokide ; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların, etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin 2011 yılında anlaşıldığını ve site yönetimi tarafından 19.12.2011 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiğini, davalının eksik ve ayıplı ifası nedeni ile konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00- TL tazminatın satış tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.
Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, eksik ifa nedeni ile davacının talep edebileceği 37.207,00 TL. Maddi tazminatın 25.000 TL.nin dava tarihinden 12.207,00 TL.nin ıslah tarihinden itibaren değişen avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu Ancak bu alanların sitenin bulunduğu 25 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek , değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği 25 nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu 21 nolu dairenin 17.7.2006 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunun ekli krokisi ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve sosyal donatı ve spor alanlarının davaya konu 25 nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir.

Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre , tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. 
Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.
Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı Tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 2005 yılında satın aldığı dairenin fiilen teslim edildiği , davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 09.11.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.
Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dairemizin benzer uyuşmazlıklardaki emsal uygulamaları da bu yöndedir.
Hal böyle olunca, otopark vs. spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davacının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bent gereğince davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde davalıya iadesine, 4.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/43099 E. , 2014/38398 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 02/05/2014
NUMARASI : 2012/72-2014/834

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan Ü. Ç.Mahallesi ..ada .. nolu parselde inşa edilen Y. "K. Evleri" projesinden 27.09.2004 tarihli satış sözleşmesi ile C-l Blok,.. numaralı daireyi 256.199,00-TL'ye satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde sosyal tesis ve alanların etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi’nın mülkiyetinde olan arazi üzerine inşa edildiğinin anlaşıldığını, açıklanan nedenle konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00-TL değer kaybının teslim tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini 116.463,35-TL'ye çıkarmıştır.

Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, teslimden itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 51.239,98 TL maddi tazminatın 5.000 TL’sinin dava tarihinden, 46.239,98 TL'sinin 15/10/2012 ıslah tarihinden itibaren değişken yasal faiz oranı uygulanmak suretiyle hesaplanacak işlemiş faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içerisinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu parsel dışında Ümraniye Belediyesi'ne ait yeşil alan üzerinde kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek, değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği 6 nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu, dava konusu sosyal tesislerin kamuya açık alanda inşa edildiği ve dava konusu dairenin 07.12.2004 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık; dava konusu olayda "ayıplı ifa" mı, yoksa "eksik ifa"nm mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)'un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında;"Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir." denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır.
Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun'un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır. Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun'la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun'un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede) , ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu'nun 27.04.2011 gün ve 2011/13-4 E.2011/230 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 27.09.2004 tarihinde satın aldığı dairenin 11.12.2004 tarihinde fiilen teslim edildiği, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 13.03.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafından da inşa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadığı, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun'un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Kaldı ki 4.madde de konut satışlarında zaman aşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüş olup konutu satın alan davacı, açık ayıp halinde, malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise, bu durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077 sayılı Kanun'a dayanarak dava açabilecektir.

Hal böyle olunca, mahkemece sosyal alanlara ilişkin ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ:1-Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2-İkinci bentte açıklanan nedenle davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 875,50 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/16230 E. , 2014/38511 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir 1. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/01/2014
NUMARASI : 2011/810-2014/53

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı firmaya ait klimadan çıkan yangında evinin tümüyle yandığını, davalının kusuru nedeniye maddi manevi zarara uğradığını ileri sürerek ıslah dilekçesi ile birlikte 28.985,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece maddi tazminat isteminin tam kabulü, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulü ile 15.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsine karar verilmiş, hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bentlerin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava ayıplı maldan doğan zarar nedeniyle tüketicinin açtığı maddi manevi tazminat istemine ilişkindir. Borçlar Yasası'nın 47. maddesi gereğince yargıcın, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden yargıç, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre uygun bir biçimde göstermelidir. Mahkemece manevi tazminata hükmedilirken az yukarıda izah edilen hususlar gözetilmeksizin fazla miktarda manevi tazminata hükmedilmiştir. Açıklanan ilkeler doğrultusunda, tarafların durumu, dava konusu olayın özelliği gözetilerek makul bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının ikinci bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 4 peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 4.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/10223 E. , 2014/38281 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 21/11/2013
NUMARASI : 2013/27-2013/1354

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, 08.09.2005 tarihinde satın aldığı aracın, 28.11.2008 tarihinde direksiyon kolonu komfor sistemi kontrol ünitesinin, 04.09.2009 tarihinde ise elektronik modül kartel tapasının değiştiğini, değişimin garanti süresinin dışında olmasına rağmen davacıdan hiçbir ücret alınmadığını, bu durumun satıcı ve yetkili teknik servisin kusurlarını kabul anlamına geldiğini, araç 95.612 km iken 2.vitesde kilitlenme, daha sonraki tarihlerde hızlanamama, motordan yüksek ses gelmesi şeklindeki arızaların sık aralıklarla meydana geldiğini, yapılan onarımlara rağmen sonuç alınamadığını, arızaların imalattan kaynaklanan gizli ayıp niteliğinde olduğunu ileri sürerek dava konusu ayıplımalın yenisi ile değiştirilmesine, mümkün olmadığı takdirde araç için ödediği bedelin fatura tarihinden itibaren uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının dava konusu aracı 5 yıla yakın sorunsuz olarak kullandığını, davacının araçla 120.000km yol katettiğini, 15.11.2008 tarihinde arızanın giderildiğini, tamirden sonrada davacının aracı sorunsuz olarak bir yıl kullandığını, sık arıza ve arızanın giderilememesinin söz konusu olmadığını, parça değişiminden sonra yapılan kontrollerde araçta arızaya rastlanmadığını, davacının kusurlu olduğunu, müşteri memnuniyeti açısından garanti süresinin bitmesine rağmen onarım ücretine destek Verildiğini, araçta Tüketici Yasasında tanımlanan şekilde bir arıza bulunmadığını, bedel iadesi ve manevi tazminat isteminin yasal koşullarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile dava konusu aracın ayıplı olduğunun tespitine, ayıplı malın davalıya iadesine, dava konusu araçta hasar nedeni ile oluşan 1.000 TL değer kaybının mahsubu ile davacının ayıplı mala ödediği 70.513,50 TL nin aracın iade tarihinden itibaren değişken yasal faiz oranı uygulanmak sureti ile hesaplanacak işlemiş faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya yönelik istemi ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş;hükmün taraflarca temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 20.2.2012 tarihli 2011/19864 Esas ve 2012/3350 Karar sayılı ilamı ile kararın bozulmasına karar verilmiş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde mahkemece davanın kısmen kabulü ile dava konusu aracın ayıplı olduğunun tespitine, ayıplı malın davacı tarafından davalıya iadesine, dava konusu araçta hasar nedeni ile oluşan 1.000 TL değer kaybının mahsubu ile davacının ayıplı mala ödediği 70.513,50 TL nin aracın iade tarihinden itibaren değişken yasal faiz oranı uygulanmak sureti ile hesaplanacak işlemiş faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya yönelik istemi ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2--Davacı, davalıdan satın aldığı aracın garanti süresinin bitmesinden sonra gizli ayıplar nedeniyle sıksık arızalandığını ileri sürerek araç bedelinin iadesi ile maddi ve manevi tazminat istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, kullanım hatası bulunduğunu belirterek davanın reddini dilemiş, mahkemece davanın kısmen kabulü ile aracın iadesine ve manevi tazminatın reddine karar verilmiştir. Tarafların temyizi üzerine Dairemizce yapılan inceleme neticesinde 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı TKHK'nun 4/2 maddesi gereğince, davacının ayıplımalın ayıpsız misliyle değiştirilmesi, bedel iadesi, ayıp oranında bedel indirimi veya ücretsiz onarım isteme haklarına sahip olduğu belirtildikten sonra eldeki davanın aracın tesliminden yaklaşık 4 yıl 8 ay sonra ve keşif tarihi itibariyle aracın yaklaşık 120.000 Km'de iken açıldığı, aracın bu tarihe kadar hangi koşullarda ve nasıl kullanıldığının bilinmediği, dolayısıyla satın alınıp iyice eskitilen bir aracın gizliayıplı olduğundan dolayı iadesi ile bedelin tahsiline karar verilmesinin taraflar arasındaki hak ve menfaatler dengesini bozacağı, TMK 2. maddesinde açıklanan iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği, bu sebeple mahkemenin ayıp oranında bedel indirimi ve ücretsiz onarım isteme hakkının da değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde bilirkişi raporu alınarak araçtaki değer düşüklüğünün 10.000 TL olacağı tespit edilmiş, buna göre arızanın giderilebilmesi için yapılacak işin niteliği, araçtaki ayıplar nedeni ile oluşacak değer kaybı gözetildiğinde ücretsiz onarım yada ayıp nedeni ile bedelden indirim yapılması halinde hak ve menfaatler dengesinin tüketici aleyhine bozulacağı kanaati ile bedel iadesinin hak ve menfaatler dengesini sağlayacağı sonucuna varılarak bedel iadesi talebinin kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verildiğine göre bozma ilamının gereğinin yerine getirmesi gerekir. Bu husus davalı yararına usulü kazanılmış hak niteliğindedir. O halde mahkemece, bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeden, usulü kazanılmış hak ilkesi göz ardı edilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm temyiz itirazlarının reddine,2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 3.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/36315 E. , 2014/37407 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Denizli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04/07/2013
NUMARASI : 2013/6-2013/260

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı Denizli Emniyet Müdürlüğü,davalı Ş.. Limited Şirketinden otoyol iveco marka araç satın aldığını, imalat hatası olan aracı birçok kez yetkili servise götürdüğünü, diğer davalının ise ithalatçı firma olduğunu ileri sürerek, aracın değiştirilmesine, bu mümkün olmazsa ödediği 28.300,00 TL'nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir. Davacı, davalı satıcıdan aldığı aracın ayıplı olduğunu iddia etmiş, davalılar ise garanti süresinin dolduğunu savunmuştur.Mahkemece, iki yıllık garanti süresi geçtikten sonra bu davanın açıldığı ve bu talep davalı şirket tarafından memnuniyet sağlamak adına tanınan ek bir yıllık bakım ve onarım garantisi kapsamında değerlendirilemeyeceğinden davalı tarafın zaman aşımı savunması yerinde görülmekle, süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı O.. Pazarlama A.Ş'nin 22.4.2005 tarihli davacıya hitaben gönderdiği yazısında,"... yeni arızalar bakımından onarım ve teslimi müteakip bir yıl süreyle ücretsiz onarım ve bakım garantisi verdiğimizi beyan ve taahüt ederiz." beyanı ile araçtaki sözkonusu arızaların varlığını açıkça kabul ettiği anlaşılmaktadır.Başka bir söyleyişle, davacı tüketici olmadığına göre, Borlar Kanunu kapsamında, ayıp ihbarının süresinde yapılmadığına ilişkin taraflar arasında herhangi bir ihtilafın bulunmadığı sabittir.Araçtaki ayıbın ek garati süresi ile varlığı davalı tarafından da inkar edilmediği için mahkemece, araçta arıza olup olmadığı, var ise arızanın üretimden kaynaklanıp kaynaklanmadığı, özellikle ayıbın niteliği konusunda araç üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılıp deliller eksiksiz toplanmalı ve sonucuna uygun karar verilmelidir.Mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/5612 E. , 2014/37345 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 3. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 19/11/2013
NUMARASI : 2012/356-2013/1578

Taraflar arasındaki istirdat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalının inşa ettiği “S.. Evleri “ isimli siteden .. blok.. numaralı daireyi 18.05.2007 tarihinde resmi olarak satın aldığını,satışa konu daire ile ilgili düzenlenen broşür ve tanıtım belgelerinde basketbol sahaları, tenis sahaları, çocuk oyun alanları, büfe, çocuk kulübü, personel yeri, otoparklar, yüzme havuzları, jimnastik salonu, kaffe ve diğer peyzaj ve sosyal alanların etrafı çevrili site içinde gösterildiğini, ancak yapılan araştırma sonucunda da bu sosyal tesislerin(yüzme havuzu,çocuk parkı ve çardağın bulunduğu yeşil alanların ) kamuya ait arazi içerisinde bulunduğunun anlaşıldığını, sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediğini, bu durumun eksik ve ayıplı işler kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, açıklanan nedenle konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, ortak kullanım alanı niteliğindeki yerlere ilişkin ayıbın giderilmesine ,mümkün olmadığı takdirde ayıp oranında bedel indiriminin 18.05.2007 tarihinden işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, teslimden itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davanın kabulü ile,39200 TL nin dava tarihinden itibaren, ticari faizi ile davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içerisinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu parsel dışında kaldığı,bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek, değer kaybına hükmedilmiştir.

Dava konusu sosyal tesislerin kamuya açık alanda inşa edildiği ve dava konusu dairenin 18.07.2007 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında;“Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. 
Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 27.04.2011 gün ve 2011/13-4 E.2011/230 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 18.05.2007 tarihinde satın aldığı dairenin 6.7.2008 tarihinde fiilen teslim edildiği, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 23.05.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafından da inşa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadığı, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır.

Kaldı ki 4.madde de konut satışlarında zaman aşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüş olup konutu satın alan davacı, açık ayıp halinde, malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise, bu durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077 sayılı Kanun’a dayanarak dava açabilecektir.

Hal böyle olunca, mahkemece sosyal alanlara ilişkin ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 26.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/28975 E. , 2014/36701 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2014
NUMARASI : 2012/1143-2014/367

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan Ü.. Ç.. mahallesi 1.. ada .. nolu parselde inşaa edilen Yenişehir M.. evleri ..-.. blok .. nolu daireyi 18.08.2003 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde , mahal listesi ve krokide; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların, etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin 2011 yılında anlaşıldığını ve site yönetimi tarafından 19.12.2011 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiğini, davalının eksik ve ayıplı ifası nedeni ile konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00- TL tazminatın dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.
Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davalının edimini eksik olarak yerine getirdiğinden oluşan değer kaybı 25.000,00 TL.nin dava tarihinden, 4.687 TL.nin ıslah tarihinden avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu 25 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek , değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği 25 nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu 53 nolu dairenin 26.10.2004 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunun ekli krokisi ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve sosyal donatı ve spor alanlarının davaya konu 25 nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir.

Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre , tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. 
Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir.

Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir. Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 2003 yılında satın aldığı dairenin fiilen teslim edildiği , davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 9.11.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dairemizin benzer uyuşmazlıklardaki emsal uygulamaları da bu yöndedir.

Hal böyle olunca, otopark vs. spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davacının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bentte açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 
peşin alınan harcın istek halinde davalıya iadesine, 20.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/28980 E. , 2014/36702 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2014
NUMARASI : 2012/1139-2014/372

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan Ü.. Çakmak mahallesi .. ada ... nolu parselde inşaa edilen Yenişehir M.. evleri A-..blok ... Kat .. nolu daireyi 7.09.2003 tarihli sözleşme ile satın aldığını, satış ilanlarında, reklam ve tanıtım broşürlerinde, satış maketlerinde, mahal listesi ve krokide; kapalı otopark, futbol, voleybol, basket sahaları tenis kortları, çocuk oyun parkı, büfe, lokal gibi sosyal tesis ve alanların, etrafı çevrili site içinde bulunacağının belirtildiğini, inşaat tamamlandıktan sonra da bu tesislerin site alanına dahil edilerek etrafının duvarla çevrildiğini, ancak bu sosyal tesislerin Ümraniye Belediyesi'nin mülkiyetinde olan arazi üzerine inşaa edildiğinin 2011 yılında anlaşıldığını ve site yönetimi tarafından 19.12.2011 tarihli ihtar ile davalıya bildirildiğini, davalının eksik ve ayıplı ifası nedeni ile konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00- TL tazminatın satış tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırmıştır.
Davalı, herhangi bir ayıp ve eksik ifanın söz konusu olmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, eksik ifa nedeni ile davacının talep edebileceği 42.248,17 TL. Maddi tazminatın 25.000 TL.nin dava tarihinden ,17.248,84 TL.nin ıslah tarihinden itibaren değişen avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan katalog , proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, alınan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, tanıtım materyallerinde proje kapsamında ve vaziyet planı içersinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşaa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu 25 nolu parsel dışında kamuya açık alanda kaldığı, bu şekilde taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek , değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği 25 nolu parselin bitişiğindeki parsellerin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu ve açık ve kapalı otopark ile park alanı ve spor sahalarının terk edilen kamuya açık alanda inşaa edildiği ve dava konusu 43 nolu dairenin 22.8.2006 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporunun ekli krokisi ile açıklandığı üzere, otopark alanı ve sosyal donatı ve spor alanlarının davaya konu 25 nolu parselde kurulu bulunan site sakinleri tarafından kullanıldığının belirtildiği görülmektedir.
Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre , tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. 
Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 2003 yılında satın aldığı dairenin fiilen teslim edildiği , davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında 09.11.2012 tarihinde açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafında da inşaa edildiği anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dairemizin benzer uyuşmazlıklardaki emsal uygulamaları da bu yöndedir.
Hal böyle olunca, otopark vs. spor alanlarına ilişkin mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davacının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bent gereğince davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
peşin alınan harcın istek halinde davalıya iadesine, 20.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/9493 E. , 2014/36134 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)
TARİHİ : 26/09/2013
NUMARASI : 2012/233-2013/351

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalıdan tarlasını sulamak için tam otomatik su motoru aldığını fakat kendisine siparişine aykırı olarak yarı otomatik su motoru teslim edildiğini, montaj için ayrıca ücret tahsil edildiğini ve ihtarnameye rağmen alınan bedelin iade edilmediğini ileri sürerek fatura ve montaj bedelinin tahsilini istemiştir.
Davalı, davacını ...... dizel su motoru talep etmesi üzerine siparişin götürüp montaj yaptığını, başka bir motorun verilmesinin söz konusu olmadığını ve dava konusu su motorunun bir yıldır kullanıldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne, 2.150.00 TL'sının tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davacı, tarlasını sulamak için satın aldığını su motorunun talep ettiği nitelikte olmadığı iddiasıyla eldeki davayı açmıştır. Dava, Tüketici mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine açılmış olup mahkeme yargılamayı Tüketici mahkemesi sıfatıyla yapmıştır. Davacı çiftçi olup mesleki kullanım amaçlı olarak dava konusu su motorunu aldığına göre davacının 4822 Sayılı Yasayla tanımlanan şekilde tüketici olmadığı ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü genel mahkemelerin görevindedir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. O halde; mahkemece, davaya genel mahkeme sıfatıyla bakılması yönünde ara karar verilerek yargılama yapılması gerekirken, davaya yazılı şekilde tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılarak hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, (2) no’lu bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 24,30 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


12. Hukuk Dairesi 2014/30476 E. , 2014/27243 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 05/06/2014
NUMARASI : 2013/1282-2014/232

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararı mahallinden Dairemize gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Yargıtay Hukuk ve Ceza Dairelerinin görevleri 09.02.2011 tarihli 6110 Sayılı Kanun'un 8. maddesiyle değiştirilen 2797 Sayılı Yargıtay Kanunu'nun 14. maddesi gereğince 24.01.2014 tarihli ve 2014/1 sayılı kararla Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından kabul edilen Yargıtay İş Bölümünde gösterilmiştir.
İnceleme konusu karar, ayıplı mal satılması nedeniyle bakiye zararın tazmini için başlatılan genel haciz yoluyla takibe vaki itirazın İİK.nun 67.maddesi gereğince iptali talebine ilişkin olup, yukarıda sözü edilen Yargıtay Büyük Genel Kurulu İş Bölümü kararına göre, belirgin biçimde Dairemizin inceleme alanı dışında kalmakta ve niteliği bakımından Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin görevi içine girmektedir.

SONUÇ :Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü dosyanın Yargıtay 19. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 14.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/13611 E. , 2014/34263 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 6. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 26/12/2013
NUMARASI : 2012/1616-2013/2142

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı ve davalı Ç.. Ltd. Şti avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı şirketler tarafından yapılan Ç.. apartmanından daire satın aldığını, tapu maliki olduğunu, davalı tarafından yapılan projenin tanıtım kataloglarında yer alan sitenin ortak kullanım alanında yapılacağı vaat edilen çocuk parkı, kameriye ve otopark alanı gibi sosyal tesis alanının kendilerine teslim edilmediğini, davalının edimini eksik olarak ifa ettiğini ve bundan dolayı kendisinin zarara uğradığını ileri sürerek zararının mahkemece belirlenerek tahsilini istemiştir.

Davalılar, davacıya karşı herhangi bir taahhütte de bulunmadıklarını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davalı B.. İnşaat Şirketi aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddine, diğer davalı Ç.. İnşaat Şirketi yönünden davanın kısmen kabulü ile 22.950.00.TL' nın bu davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı Ç.. İnşaat Şirketi tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, temyiz eden davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu da dikkate alınarak, tanıtım ve satış sırasında, proje kapsamında ve vaziyet planı içerisinde gösterilerek taahhüt edilen sosyal tesislerin inşa edilmiş olduğu ancak bu alanların sitenin bulunduğu parsel dışında Ümraniye Belediyesi’ne ait yeşil alan üzerinde kaldığı, bu şekilde Taahhüt edilen şekilde edimlerin yerine getirilmediği, bu durumun eksik ifa niteliğinde olduğu kabul edilerek, değer kaybına hükmedilmiştir.

Davaya konu projenin imal edildiği 14015 nolu parselin bitişiğindeki parselin Ümraniye Belediyesi'ne terk edilen alanlar olduğu, dava konusu sosyal tesislerin kamuya açık alanda inşa edildiği ve dava konusu dairenin 22.01.2007 tarihinde davacı adına tapu devrinin yapıldığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacılar tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı malveya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır. 
Ayıp; yasa yada sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir.

Eksik ifa ise, Kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır. Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından dairenin 22.01.2007 tarihinde satın aldığı, teslimin yapıldığı, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, dava tarihinden önce davalıya bildirdiğine ilişkin bir delil bulunmadığı ve sonrasında açtığı eldeki dava ile de, taahhüt edilen tesislerin kamunun kullanımına da açıldığı gerekçesi ile bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istediği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve davalı tarafından da satışının yapıldığı anlaşılan mevcut durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadığı, davacıların bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır.

Kaldı ki 4.madde de konut satışlarında zaman aşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüş olup konutu satın alan davacı, açık ayıp halinde, malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise, bu durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077 sayılı Kanun’a dayanarak dava açabilecektir.

Hal böyle olunca, mahkemece sosyal alanlara ilişkin ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: 1-Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, temyiz eden davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 391,55 TL harcın istek halinde davalı Ç.. Ltd. Şti'ne iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 5.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2013/32014 E. , 2014/33797 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Söğüt Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)
TARİHİ : 30/05/2013
NUMARASI : 2012/320-2013/170

Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı M.. Motorlu Araçlar A.Ş. vekili avukat B.. K.. Ç.. ile davacı vekili avukat M.. B..'in gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı; davalılardan M.. Motorlu Araçlar A.Ş.'nin yetkili bayisi olan diğer davalı'dan satın aldığı aracın sağ ön farının kaput bölümünde imalattan kaynaklanan bir boya hatası olduğunun fark edildiğini, 15/09/2012 tarihinde şirket yetkililerine durumun iletildiğini, ancak olumsuz cevap alındığını, bu defa 18/09/2012 tarihinde noterden ihtar gönderildiğini ve seçimlik haklardan olan ayıpsız misli ile değiştirilmesini talep ettiğini, ancak ihtarnameye bir cevap verilmediğini ileri sürerek dava konusu aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini istemiştir.

Davalılar, araçta imalat hatası bulunmadığını, kullanıcı hatası söz konusu olduğunu, aracın davacı elinde iken kazaya karıştığını değer kaybına uğradığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davanın kabulüne, davaya konu otomobilin müteselsilen davalılar tarafından ayıpsız misliyle değiştirilmesine karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-incelenen dosya kapsamına göre dava konusu aracın 28.09.2012 tarihinde davacı elinde iken kazaya uğrayarak hasarlandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, aracın değiştirilmesine karar verildiğine göre bu kaza nedeniyle araçta oluşan değer kaybının da mahsubu gerektiği gözetilerek dava konusu aracın uğradığı değer kaybının tesbiti ile davalılara ödenmesine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan birinci bent gereğince davalıların diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenle hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, peşin alınan 486,00 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 03.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/10930 E. , 2014/33249 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 21/11/2013
NUMARASI : 2013/277-2013/364

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı, asıl dava ile davalılardan satın aldığı patpat tabir edilen çapa makinasının ayıplı çıktığını, davalının açtığı itirazın iptali davasında da üretimden kaynaklı ayıbın tespit edilerek davanın reddi yönünde verilen kararın kesinleştiğini, kendisine satılan ayıplı malı kullanamamasından dolayı maddi, mahkemelerle 5 yıl boyunca uğraşıp sıkıntılar çekip milletin diline düşerek manevi zarara uğradığını ileri sürerek 3.000,00TL maddi, 6.000,00TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini, birleşen dava ile de asıl davada bilirkişi tarafından hesap edilen bakiye maddi tazminat bedeli olan 20.121,25 TL nin tahsilini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, dairemizin görev yönünden bozma kararına uyularak asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile 23.121,25 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline, manevi tazminat isteminin reddine hükmedilmiş, karar davalı Taral ... AŞ tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Taral ... AŞ nin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava, ayıba karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde maddi manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece 2014/10930-33249 davacının maddi tazminat talepleri, asıl ve birleşen davanın kabulü ile yerinde bulunarak bilirkişi raporu doğrultusunda 23.121,25 TL nin davalılardan tahsiline hükmedilmiştir. Hükme dayanak 29.11.2011 havale tarihli bilirkişi raporunda davacının 2006-2011 yılları arasında kullanamadığı çapa makinesi nedeniyle bahçesinde yapmak zorunda kaldığı çapalama, odun taşıma, ilaçlama ve gübreleme tankı taşıma masrafları toplamı hesaplanarak neticeten 23.121,25 TL harcanarak bu işlerin görülebileceği mütalaa edilmiş, mahkemece de davacının maddi kaybının bu miktar kadar olduğu kabul edilmiştir. Ne var ki; dava dilekçesinde davacı açıkça bilirkişinin hesaba kattığı tüm bu işleri 5 yıl boyunca komşusu R.. U..'ya yaptırdığını ve karşılığında da 3.000,00 TL ücret ödediğini belirtmiştir. Hal böyle olunca bu ifadenin davacıyı bağlayacağı, 3.000,00 TL dışında maddi tazminata hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin yazılı şekilde salt bilirkişi raporundaki hesap dikkate alınarak davanın 23.121,15 TL maddi tazminat üzerinden kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı Taral... AŞ nin ikinci bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün Taral... AŞ lehine BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


13. Hukuk Dairesi 2014/25887 E. , 2014/32683 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 1. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 27/10/2011
NUMARASI : 2009/827-2011/928

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, “ Soyak Olympiakent “ adıyla bilinen projede Küçükçekmece, İkitelli-Halkal.. ada .. parselde yer alan D-8 Blok. ...numaralı daireyi davalı TOKİ adına vekaleten davalı S.. A.Ş.’den 17.01.2005 tarihli “ Taşınmaz Satış Sözleşmesi” ile satın aldığını, davalıların satış sırasında reklamını yaptıkları projede müşterilerine satın alacakları daire/villa ile birlikte 1 milyon m2 arazi üzerinde, 450 bin m2 yeşil alan içerisinde 50.000 ağaçla çevrili, yüzme havuzları, yürüyüş, koşu ve bisiklet parkurları, buz pateni ve buz hokeyi pistleri, basketbol ve tenis kortları, İlköğretim okulu, ticaret merkezi, vb. beklentilerin üzerinde sosyal ve sportif imkanlar sunarak, kaliteli, sağlıklı, güvenli ve huzurlu bir yaşam alanı inşa ve teslim edileceğinin ilan edildiğini, ancak sitenin genel çevre duvarının ve demir parmaklıklarının dahi büyük ölçüde tamam olmadığını ve vaat edilen “ 24 saat özel güvenlik” sisteminin işlemediğini, site çevresinin 50.000 ağacın varlığı bir yana neredeyse çıplak bir görüntüye sahip olduğunu, site içinde site sakinlerine ait olacağı vurgulanan özel yaşam ve spor kompleksi vaat edilmesine rağmen vaad edilen spor kompleksinin Toki’ye ait 518 nolu ada üzerinde kaldığını ve fiili durumu itibarıyla çevre duvarı ve güvenliğinin olmaması sebebiyle kamuya açık hale dönüştüğünü, davalıların yaptıkları reklam ve tanıtımlarla kendisini kasten yanılttıklarını ve ayıplı malsattıklarını, bu nedenle dairede önemli bir değer kaybı bulunduğunu ileri sürerek, Fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.000,00-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir. Davacı vekili dosyaya sunduğu ıslah dilekçesi ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 10.615,00.TL olarak davayı ıslah etmiştir.

Davalı S... İnşaat..A.Ş., davalı Toki’ye vekaleten satış yaptıklarını, hukuken taraf olmadıklarını beyanla davanın husumetten reddi gerektiğini, esas yönden de satılan taşınmazda ayıp bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir. Davalı Toki, inşaatın onaylı projeye uygun yapıldığını, tanıtım ve reklam broşürlerine aynen uyulduğunu, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, 518 adadaki spor kompleksinin proje kapsamında bulunmadığını, her sitenin yüzme havuzlarının ve sosyal tesislerinin olduğunu, her sitenin demir parmaklıklı duvarının bulunduğunu, dışarıdan birinin kontrolsüz girişinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Davanın kabulüne, taraflar arasında düzenlenen sözleşme kapsamında davalının edimini eksik olarak yerine getirdiğinin tespitine, eksik ifa konutun değerinin düşmesine neden olduğundan 1.000.TL maddi tazminatın dava tarihinden, 9.615,00.TL maddi tazminatın ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine,karar verilmiş; hüküm, davalılar TOKİ ve S.....A.Ş tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, satış esnasında sunulan projede ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi istemine ilişkindir. Davacı, satıcı TOKİ’ye vekaleten S.. İnşaat ve Ticaret A.Ş’den “ Soyak Olympiakent ” adlı projeden daire satın almış ve aldığı bu bağımsız bölüm davacıya tapuda devir edilerek fiilen de teslim edilmiştir. Davacı, davalıların satış sırasında reklamını yaptıkları projede yapılması ilanlarla vaad edilen hususların yerine getirilmediğini, özellikle 518 nolu ada üzerine inşa edilen spor kompleksinin tapusunun bağımsız bölüm maliklerine verilmeyip, TOKİ üzerinde bırakıldığını ve spor kompleksinin sadece site sakinlerinin kullanımına sunulması gerekirken kamuya da açıldığını ileri sürerek, bu ayıplar nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istemiştir. Davacının davasında tanımladığı bu durumun (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.11.2011 gün ve 2011/13-453 esas 2011/651 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere ) açık ayıp niteliğinde olduğu, davalıların bu ayıbı gizlemek için her hangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca davacının 4077 sayılı kanunun 4.maddesi gereğince malın teslimi tarihinden itibaren 30 gün içinde usulüne uygun olarak davalılara ayıp ihbarında bulunduğu da kanıtlanamamıştır. Öyle ise mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle ve yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2-Bozma nedenine göre davalıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalılar TOKİ ve S....A.Ş yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 158,00 TL harcın istek halinde davalı S.. A.Ş'ne, peşin alınan 157,50 TL harcın davalı Toki'ye iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

kaynak: https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/yeniTasarim/index.jsp