1 Ekim 2015 Perşembe

Tacirler Arasındaki Bildirimler ve Ayıp İhbarı Meselesi

1. TACİRLER ARASINDAKİ BİLDİRİMİN USULÜ


Tacir olmanın hükümleri "genel olarak" başlığında Türk Ticaret Kanunu'un (TTK, 6102 Sayılı Kanun) 18'inci maddesinde düzenlenmiştir. TTK'nın 18/3'üncü bendinde ise: "...Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır." düzenlemesi yer almaktadır.

Madde hükmünde tacirler arasındaki irade beyanı ve bu beyanın sonuç doğurması belli bir şekle tabi tutulmamış sadece hangi araçlarla yapılacağı tahdidi olarak sayılmıştır. Bilindiği üzere hukukumuzda şekil; bir irade beyanının sonuç doğurmasının belli bir şekilde yapılmasına bağlandığı hallerde ilişkinin geçerlilik şartı olmakta veya bir hukuki işlemin ispatını kolaylaştırmak amacıyla da yapılabilmektedir. Bu kapsamda kanunun belirli şeklide yapılmasını öngördüğü bir şekilden başka bir şekli seçmek ilişkinin geçerliliğini ya da sonlanıp sonlanmamasını etkileyebilecektir.


Bu bilgiler çerçevesinde tacirler arasında yapılacak temerrüde düşürme, fesih, sözleşmeden dönme ihbar ve ihtarları noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi" ile yapılmalıdır.

Diğer yandan söz konusu maddenin gerekçesinde: Hükümdeki şekil, geçerlilik şartı olmaktan çıkarılmış, ispat şartına dönüştürülmüştür. Bu amaçla eski metinde yer alan "muteber olması için" ibaresine metinde yer verilmemiştir. Bu değişikliğin sebebi, geçerlik şartının artık haklı bir gerekçesinin bulunmaması ve teknikteki hızlı gelişmedir. Ayrıca hiçbir modern kanunda bu kadar ağır bir geçerlilik şartı yer almamaktadır. Şartın tacir gibi basiretli bir işadamı için öngörülmüş olması da anlamsız bulunmuştur.

2. TACİRLER ARASINDAKİ AYIP İHBARI MESELESİ

Tacirler arasındaki satış ve mal değişimine ilişkin hususları TTK'nın 23'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre; 


Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanununun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.

a) Sözleşmenin niteliğine, tarafların amacına ve malın cinsine göre, satış sözleşmesinin kısım kısım yerine getirilmesi mümkün ise veya bu şartların bulunmamasına rağmen alıcı, çekince ileri sürmeksizin kısmi teslimi kabul etmişse; sözleşmenin bir kısmının yerine getirilmemesi durumunda alıcı haklarını sadece teslim edilmemiş olan kısım hakkında kullanabilir. Ancak, o kısmın teslim edilmemesi dolayısıyla sözleşmeden beklenen yararın elde edilmesi veya izlenen amaca ulaşılması imkânı ortadan kalkıyor veya zayıflıyorsa ya da durumdan ve şartlardan, sözleşmenin kalan kısmının tam veya gereği gibi yerine getirilemeyeceği anlaşılıyorsa alıcı sözleşmeyi feshedebilir.

b) Alıcı mütemerrit olduğu takdirde satıcı, malın satışına izin verilmesini mahkemeden isteyebilir. Mahkeme, satışın açık artırma yoluyla veya bu işle yetkilendirilen bir kişi aracılığıyla yapılmasına karar verir. Satıcı isterse satış için yetkilendirilen kişi, satışa çıkarılacak malın niteliklerini bir uzmana tespit ettirir. Satış giderleri satış bedelinden çıkarıldıktan sonra artan para, satıcının takas hakkı saklı kalmak şartıyla, satıcı tarafından alıcı adına bir bankaya ve banka bulunmadığı takdirde notere bırakılır ve durum hemen alıcıya ihbar edilir.

c) Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır. 


TTK 23/1-c düzenlemesine göre tacir; malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise iki gün, açıkça belli değilse teslim aldıktan sekiz gün sonra; inceleme veya incelettirmek sonucu malın ayıplı olduğu ortaya çıkacaksa bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlü tutulmuştur. 

Önceki TTK'nın ayıp ihbarına ve yapılış şekline ilişkin Yargıtay içtihatlarında tam bir uyum söz konusu değildi. Birkaç Yargıtay kararına aşağıda değinilmiştir.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 03.05.2010 T., E: 2009/7414, K: 2010/5367 sayılı kararında: "...davalı kendisine teslim edildiğini belirttiği cam yıkama makinesinin ayıplı olduğunu davacıya bildirdiğini ve yarısını iade ettiğini savunmuş ise de davacı bu yöndeki savunmayı kabul etmemiştir. Taraflar tacir olduğundan TTK'nun 25/3.maddesinde öngörülen süreler içinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Dairemizin istikrarlı uygulamasına göre ayıp ihbarının TTK'nun 20/3.maddesinde hükme bağlanan usullerle yapılması gerekir. Başka bir anlatımla ayıp ihbarının yasada belirtilen sürelerde yapıldığına ilişkin savunma tanıkla kanıtlanamaz..." şeklinde hüküm kurmuşken; 


Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 17.03.2011 T., E: 2010/5583, K: 2011/3458 sayılı kararında. "...Taraflar arasında uyuşmazlık satıma konu baskı makinesinin ayıplı olup olmadığı ve süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır. Davacı şirket yetkilisi tarafından davalı tarafa 2.9.2008 tarihli bir şikayet mektubu yazıldığı, davalı tarafından da 3.9.2008 tarihinde davacı tarafa e-mail ve aynı içerikli faks çekildiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece bu e-mail ve faks metni üzerinde durulup, değerlendirilme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirilip uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir..." 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 09.03.1998 T., E: 1997/9174, K: 1998/1531 sayılı kararında: "...Davacı, satıma konu emtiadaki ayıbın gizli ayıp olduğunu ileri sürmüş olup, bu konuda delillerini ibraz etmiş tanık dahi göstermiştir. Ayıp ihbarının yapılıp yapılmadığı hususu tanıkla dahi kanıtlanabilir. O halde, davacı vekilinin ayıp ihbarının süresinde yapıldığına ilişkin tanıkları dinlenip, diğer deliller ile birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, eksik incelemeye dayanılarak hüküm kurulması doğru görülmemiştir..."

Av. Ferman Kaya



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder