8 Eylül 2015 Salı

Yoksulluk Nafakasının İstenme Koşulları ve Sona Erme Halleri

1- Yoksulluk Nafakası

Medeni Kanun'un (4721 Sayılı Kanun, MK) 175'inci maddesinde: "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz." şeklinde hüküm altına alınmıştır. Boşanma yüzünden doğacak yoksulluğa düşme halini bir nebze de olsa telafi etme amacıyla istenen "yoksulluk nafakasının" dayanağını bu madde oluşturmaktadır.

Bu noktada belirtilmesi gereken önemli husus yoksulluk nafakasının, yoksulluğa düşecek eş için verilen ve boşanma davası kesinleştikten sonra işlemeye başlayacak olacağıdır. Bilindiği gibi boşanma davası devam ederken işleyen nafakaya "tedbir nafakası" denmektedir. 

Yoksulluk nafakasını eşlerden biri isteyebilir. Boşanma davası devam ederken de istenebilir. Eğer boşanma sürecinde yoksulluk nafakası istenmemişse yoksulluğa düşen daha az kusurlu taraf ilk kez yoksulluk nafakası istemek kaydıyla boşanma davası kesinleştikten bir yıl sonraya kadar yoksulluk nafakası isteyebilir.

Yoksulluk nafakası talep eden eşin çalışıp çalışmadığı, ücreti, düzenli ve sürekli bir işte çalışması, kusuru gibi hususlar nafakanın belirlenmesinde etkili olur.


2- Yoksulluk Nafaksı İstemenin Koşulları

  • Yoksulluk nafakası isteyen ağır kusurlu olmamalıdır,
  • Yoksulluk nafakası isteyen eş boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmalıdır,
  • Yoksulluk nafakası açıkça istenmiş olmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararlarında: "...yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile birlikte tarafların sosyal ve ekonomik durumları, yaşam tarzları, evlilik süreleri, evlilik boyunca ve boşanma sonrası oluşacak yaşam düzeyleri birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir..."

3- Yoksulluk Nafakasının Sona Erme Halleri

Yoksulluk nafakası kural olarak süresiz olup ancak şu hallerde sona erer;
  • Alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ile kendiliğinden kalkar,
  • Taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar,
  • Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması halinde Mahkeme kararıyla kaldırılır
  • Yoksulluğunun ortadan kalkması halinde Mahkeme kararıyla kaldırılır
  • Haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Av. Ferman Kaya

Konuyla ilgili aşağıdaki Yargıtay içtihatlarını incelemek faydalı olacaktır.


Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 2010/ 248 Esas 2010/ 1535 Karar İçtihat

(Karar Tarihi : 08.02.2010)

Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davada tarafların ayrı yaşadıkları, davacı ve müşterek çocuk için hükmedilen 150.00'şer TL. tedbir nafakasının ayrı ayrı 500.00'er TL olarak artırılması, davalı tarafından açılan ve kabul edilen boşanma davasının (2008/816 Esas) kesinleştikten sonra nafakanın davacı S____ için yoksulluk, müşterek çocuk M____ E____ için iştirak nafakası olarak devamına ve nafaka artış oranının gelecek yıllara sari olacak şekilde belirlenmesi istenmiştir.

Davalı, açılan boşanma davasının kesinleşmediğini bildirerek, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece boşanma davasının henüz kesinleşmediği, yoksulluk ve iştirak nafakalarının ancak boşanmadan sonra verilen kararlardan olduğu gerekçesiyle yerinde görülmeyen talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, daha önce 10. Aile Mahkemesinin 2004/391 esas sayılı dosyası ile davacı ve müşterek çocuk için 26.04.2004 tarihinde verilen 150.00'şer TL tedbir nafakasının artışına, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra bu nafakanın davacı için yoksulluk, çocuk için iştirak nafakası olarak devamına karar verilmesini istemiştir.

6. Aile Mahkemesinin 2008/816-2009/398 karar sayılı boşanma davasında tarafların MK. 166/4. maddesi gereğince boşanmalarına 07.04.2009 tarihinde karar verilmiş, davacı kadının temyizi üzerine Yargıtay'a gönderilmiş, henüz kesinleşmemiştir. Boşanma davasında yoksulluk nafakası talebi ve bu konuda verilmiş bir hüküm yok ise de, davacı, önceden verilmiş olan tedbir nafakasının artırılmasını istemiştir. Boşanma davasının derdest olması, tedbir nafakasının artırılması talebine engel değildir.

Mahkemece davacının talepleri ayrı ayrı değerlendirilerek esastan inceleme ve araştırma yapılıp ortaya çıkacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

KARAR : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.02.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Hukuk Genel Kurulu 2014/2 E. , 2014/326 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 7.Aile Mahkemesi
TARİHİ : 16/10/2012
NUMARASI : 2012/442 E-2012/574 K.


Taraflar arasındaki "boşanma-nafaka" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Üsküdar 1.Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.04.2011 gün ve 2009/724 E.-2011/170 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 28.03.2012 gün ve 2011/10954 E-2012/7374 K. sayılı ilamı ile; (...1-Mahkemece davalı kadın ağır kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davacı kocanın müşterek konutu boşaltarak evlilik birliğinin devamından kaçındığı, davalı kadının ise torununa bakmak için sık sık müşterek konutu terk edip birlik görevlerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda taraflar eşit derecede kusurludur. Hal böyle iken davalının ağır kusurlu kabul edilmesi doğru değil ise de, tarafların aynı oranda kusurlu oldukları gerçekleştiğine göre verilen boşanma kararı sonuç itibarı ile doğru olup davalının bu yöne ilişkin temyizinin reddi ile boşanmaya yönelik hükmün kusura ilişkin gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanmasına karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Davalının boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurlu olduğu gerçekleşmediğine ve boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği de sabit olduğuna göre davalı kadın yararına uygun miktarda yoksulluk nafakasına (TMK.md.175) hükmedilmesi gerekirken isteğin reddi doğru olmamıştır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı vekili, tarafların 13.02.2001 tarihinde evlendiklerini, müşterek çocuklarının bulunmadığını, tarafların önceki evliliğinden müvekkilinin iki çocuğunun davalının da üç çocuğunun bulunduğunu, taraflar arasındaki evliliğin ilk yıllarından itibaren başlayan huzursuzluğun giderek arttığını, evlilik birliğinin müvekkili açısından çekilmez bir hal aldığını, davalının çocuklarına yakın olduğu için evlendikten sonra tarafların oturdukları evin davalının boşandığı eşi ve çocuklarının kaldıkları eve yakın olması nedeniyle davalının torununu sevmeye ya da bakmaya gidiyorum diye gidip geç saatlerde eve geldiğini, davalının eski eşinden olma oğlunun boşandıktan sonra taraflarda kalmaya başlaması nedeniyle aralarındaki huzursuzluğun giderek arttığını, ileri sürerek tarafların boşanmalarına, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki tüm hususların gerçek dışı olup hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının iddia ettiği müvekkilinin ilk eşinden olan oğlunun sürekli olarak yanlarında kaldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, kendisinin evli ve çocuklu olup ayrı bir evde ikamet ettiğini, davacının müvekkilini zor durumda bırakıp oturdukları lojmanı terk edip gittiğini, bunun üzerine müvekkilinin mecburen oğlunun yanına taşındığını, bu durum nedeniyle Ümraniye 2.Aile Mahkemesinin 2009/1079 Esas sayılı dosyası ile nafaka davası açıldığını, bu dava ile birleştirildiğini, müvekkilinin davacı olan eşini halen sevdiğini ve boşanmak istemediğini, bu nedenlerle davanın reddine, dava sonuna kadar müvekkili lehine 1.000 TL tedbir nafakasına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel Mahkemenin, davanın kabulüne tarafların boşanmalarına, aylık 250 TL tedbir nafakasının karar kesinleşinceye kadar devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine dair verdiği karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkeme, bozma ilamına yoksulluk nafakası yönünden istek yokluğundan yoksulluk nafakası konusunda hüküm kurulmasına yer olmadığı gerekçesiyle ilk kararında direnmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyiz etmektedir.

Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; davalı kadının yoksulluk nafakası isteği olup olmadığı, buna bağlı olarak bu hususta karar verilmesine gerek bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, dosyadaki tutanak ve kanıtlar, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve davalının yargılamanın aşamalarında yoksulluk nafakası talebinin bulunmadığına göre, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir. 

S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, eksik kalan 0,90 TL. ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/1.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi. 


Hukuk Genel Kurulu 2013/1416 E. , 2014/956 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Sakarya 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 24/01/2013
NUMARASI : 2012/823-2013/48

Taraflar arasındaki “boşanma ve ferîleri” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya 2. Aile Mahkemesi 'nce davanın kabulüne dair verilen 18/10/2011 gün ve 2010/904 E. 2011/703 K. Sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesi'nin 06.09.2012 gün ve 2012/3009 E. 2012/20466 K. Sayılı ilamı ile;  (...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle yargılama aşamasında ileri sürülmeyen hususların temyiz aşamasında ileri sürülmesinin mümkün bulunmasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine paranın alım gücüne , ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran davacı yararına hükmolunan maddi tazminat çoktur. Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50. ve devamı maddeleri hükmü nazara alınarak daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK.md.174/1) takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle hüküm maddi tazminat yönüyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; maddi tazminat yönünden mahkemece önceki kararda direnilmiştir

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1) hukuksal nedenine dayalı boşanma ve ferîlerine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının, davacıyı anne ve babası ile tanıştırmak bahanesi ile evine götürerek tecavüz ettiğini, müvekkilinin davalıdan hamile kaldığını, böylece evlendiklerini, davacıyı davalının ailesinin benimsemediğini, davalının ailesinin hakaretlerine maruz kaldığını, davalının davacıyı ve çocuğunu arayıp sormadığını, bağımsız bir ev temin etmediğini belirterek tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin davacıya verilerek çocuk için 300 TL tedbir ve iştirak, kendisi için de 300 TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, 100.000 TL manevi, 20.000 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili davanın reddine kararı verilmesini dilemiştir.

Mahkemece TMK m. 166/1 uyarınca tarafların boşanmalarına, çocuğun velayetinin davacı anneye, çocuk için aylık 100TL tedbir ve iştirak, kadın yararına ise aylık 200TL tedbir ve yoksulluk nafakası hükmedilmiş, davacı yararına 15.000TL maddi tazminat takdir edilmiş, manevi tazminat talebi ise ret edilmiştir.

Hükmün davalı koca vekil tarafından temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece sair yönleri onanan karar, takdir edilen maddi tazminatın çok olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme hükmünü davalı koca vekili temyize getirmiştir.

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık; tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları ile kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaati dikkate alındığında, TMK m. 174 uyarınca davacı kadın yararına takdir edilen 15.000 TL maddi tazminatın fazla olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Boşanmanın mali sonuçlarından olan maddî tazminat TMK m. 174/1’de düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre; “mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.” Hemen belirtmek gerekir ki, TMK m. 174/1’de düzenlenen, boşanmanın mali sonuçlarından olan maddi tazminat genel tazminat esaslarından ayrılmaktadır. Eş söyleyişle bu tazminat türünün kendine özgü/özel kuralları bulunmaktadır. Düzenlemede maddi tazminatın miktarının saptanması açısından tazminat isteyenin “boşanma yüzünden mevcut ya da beklenen bir menfaatinin zedelenmesinden” söz edilmiştir. Düzenlemede mevcut ya da beklenen menfaatin niteliği belirtilmediği gibi hesaplama yöntemi konusunda da bir açıklama bulunmamaktadır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, sadece “uygun” bir tazminat denilmiş, böylece maddi tazminatın miktarının takdiri uygulamaya bırakılmıştır.

Şu halde, mevcut ve beklenen menfaat ile kastedilenin ne olduğunun bilinmesi gerekir. Mevcut menfaat; evlilik birliğinin eşe sağladığı hali hazırdaki ekonomik yararlardır. Beklenen menfaat ise; evlilik birliği boşanma ile sona ermemiş olsaydı, eş söyleyişle evlilik birliği sürmüş olsaydı elde edilecek olan muhtemel ekonomik yararlardır. Bu yararlar çok çeşitlidir. Bu bağlamda şunu ifade etmek gerekir ki boşanmakla bir eş, en azından, diğer eşin desteğini kaybedecektir. Boşanan eş, kurulu bir evlilik düzeni içinde, işleyen her ekonomik yarardan yoksun kalarak yeni bir düzen kurması gerekecektir. İlişkinin niteliği itibariyle ekonomik yararlar da değişeceğinden, mevcut ve beklenen menfaatler itibariyle zararı belirlemek güç olsa da hakkaniyet eksenli olarak, hakime fikir de verecektir. Hakkaniyet eksenlidir (TMK m. 4), zira evlilik birliği ticari değil manevi bir beraberliktir. Yasa’da “uygun bir tazminat” denilmesinin nedeni de budur. Hakime tanınan bu takdir marjının kullanılması sınırsız olmayacaktır. Öğreti ve özellikle uygulamada, takdir marjı kullanılırken; boşanmaya neden olan olaylardaki kusurun ağırlığı, eşlerin sosyal ve ekonomik durumları, bakiye/ortalama yaşam ve sahip olunan çocuk sayısı gibi nedenlere bağlı olarak, evlenme şansı gibi kriterlerin göz önünde tutulması gerektiği kabul edilmektedir. Uygulamada tazminat takdirinde önemli başka bir ölçüt de, eşin evlenmeden önceki yaşam standartlarıdır. Kuşkusuz boşanan eş bu standartları kaybedecektir. İşte tazminatın takdirinde, kaybedilen bu standartların da dikkate alınması gerekecektir. Evlilik birliğinin devamı süresince eşin yaşam standartları, aslında desteği yitirilen eşin sosyal ve ekonomik durumu ile doğrudan ilgilidir. Hiç kuşkusuz eşlerin gelirinin olup olmadığı, bu cümleden olarak, eşlerin çalışıp çalışmadığı yitirilecek destek açısından nazara alınması gereken başka bir kriter olacaktır.

TMK m. 185/3 gereğince eşler birlikte yaşamak ve birbirlerine yardımcı olmak zorundadırlar. Buna tüm sosyal ihtiyaçlar dâhildir. En basit örneğiyle, sözgelimi hastalığında kocasının yardım ve ilgisine muhtaç olamaktadır. Çalışmayan eşin sağlık ve tedavi giderleri de koca tarafından sağlanmaktadır. 
Eldeki olayda, davalı kadın ev hanımıdır. Evlilik birliğinin giderlerine ancak emeği ile katkıda bulunma imkanına sahiptir. 2010 doğumlu çocuğuna da bakmak zorunda olan kadının başka türlü geliri de bulunmamaktadır. Kadına atfı kabil bir kusurun varlığının kanıtlanamadığı olayda; kadının hamile kalması üzerine tarafların evlenmesinden sonra, davalının ailesinin davacıyı istememesine rağmen koca tarafından bağımsız ev temin edilmediği, davalının eşini istemediği, eşi ve çocuğu ile ilgilenmemek suretiyle birlik görevlerinin de yerine getirmediği toplanan delillerden anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu kusur oranı, tarafların belirlenen sosyal ve ekonomik durumu, kadının mevcut ve beklenen menfaatleri göz önüne alındığında kadın yararına takdir edilen maddi tazminat (TMK m. 174/1) orantılı olup, çok değildir. 

Açıklanan bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir

S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 26.11.2014 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

Kaynak: https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/GelismisDokumanAraServlet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder