25 Aralık 2015 Cuma

İhtiyati Tedbir İhtiyati Haciz Farkı ve Uygulama Örnekleri

İhtiyati Tedbir

İhtiyati tedbir, bir tür geçici hukuki korumadır. Uyuşmazlık öncesinde veya uyuşmazlık süresince talep sahibinin talep ettiği hakkını ileride açacağı veya devam eden bir davanın sonunda elde etmesinin sağlanması amacıyla getirilmiş olan bir tür hukuki güvence sistemidir.

Bu hukuki güvence, koruma karşı tarafın tasarruf hakkını sınırlandıran bir koruma olduğundan alelade bir talep üzerine yerine getirilecek bir koruma değildir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK, 6100 sayılı Kanun) 389 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbirin talep edilebilmesi kanunda belirtilen belirli şartların varlığına bağlıdır.

HMK 389’uncu madde hükmünde:

(1)“Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.

(2) Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır.

şeklinde düzenlenmiştir.

İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir. Eğer talep edenin haklarını derhal koruma zorunluluğu varsa hakim karşı tarafı dinlemeden bu kararı verebilir. Ne var ki tedbir talebi kolaylıkla verilen bir karar olmaması gerektiği yazarlarca belirtilmiştir. Gerçekte de bir tarafın hakkını korurken diğer bir tarafın da hakkına ulaşmasını engellediğinden ihtiyati tedbir kararı verebilmek için, tedbiri talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.

İhtiyati Haciz

Alacaklı, para ve teminattan kaynaklı alacağını borçludan tahsiline ilişkin ilamsız takip yapması, takibin kesinleşmesi veya dava açması ve lehine neticelenmesi uzun bir süre alabilir. İşte böyle durumlarda alacağının riske girmemesi için ihtiyati haciz yoluna gidilerek alacaklının bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için, mahkeme kararı ile borlunun mallarına (önceden) geçici olarak el koyulabilir. İlamsız icrada geçecek sürelerde borçlu mevcut mal varlığı üzerinde tam bir tasarruf yetkinse sahiptir, böylece borçlu hakkında başlatılan icra takibi veya açılan davanın aleyhine neticeleneceğini görüp mal varlığını tüketme veya üçüncü kişilere devir yoluna gidebilir. Bunun neticesinde, dava veya icra takibiyle alacağını almaya hak kazanan alacaklı, tahsili mümkün olmayan bir alacağın sahibi olabilir. İhtiyati haciz kurumu uzun sürebilecek dava ve icra takiplerinin olumsuz neticelerinden alacaklıyı korur ve haklı çıkması halinde alacağına kavuşması imkanını sunar.

İhtiyati haciz, HMK 389 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyatin tedbirin özel bir çeşidi olmasına rağmen şartları ve sonuçları İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 257 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyati haciz sadece para ve teminat alacaklarına ilişkin dava ve icra takiplerinde istenebilir.

İİK 257’de ihtiyati haciz:

Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.

Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:

1– Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;

2– Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa

Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.

İhtiyati Hacizde Teminat

İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul olarak HMK'daki yazılı teminatı vermeye mecburdur. Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz. Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata lüzum olup olmadığını takdir eder (İİK m. 259).

İhtiyati Hacizde Yetki ve Görev 

İhtiyati hacizde kararı İİK m.50 ve m. 258 gereği yetkili mahkemece verilir. Bu çerçevede ihtiyati haciz kararı, icra takipleri için yetkili olan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesidir. İİK m.50 HMK hükümlerine atıfta bulunmuştur. Bu atıf doğrultusunda yürürlükte olan 6100 sayılı HMK m.5-23 hükümlerine göre ihtiyati hacizde yetkili mahkeme belirlenmelidir. Buna karşın akdin yapıldığı yer mahkemesi HMK m.10’daki şarta bakılmaksızın ihtiyati haciz kararı vermek için yetkilidir. Ayrıca alacağa ilişkin açılan davalarda yalnızca, davaya bakan mahkeme tarafından ihtiyati haciz kararı verilebilir. İİK m.258’de ihtiyati haciz kararını verecek görevli mahkeme belirtilmemiştir. Madde metninde genel olarak mahkemeden söz edilmesi göz önüne alınarak, HMK’nun göreve ilişkin 1-4 maddeleri görevlidir.

İhtiyati haciz talebi basit yargılama usulüne tabi işlerden ise de ; HMK. hükümlerine göre her basit yargılama usulüne tabi işin Sulh Hukuk Mahkemesinde görülmesini gerektirir bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Zira; Sulh Hukuk, Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemelerinin belirli işlerinde basit yargılama usulü uygulanmaktadır.

Diğer taraftan ihtiyati haciz talebi konusu para olan iş ile ilgilidir. HMK.'nın görev hususunu düzenleyen 1,2 ve 4 . maddeleri incelendiğinde göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin dava ve işlerin aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesin'de görülmesi gerektiği öngörülmüştür.

Anılan hükümler HMK'nın basit yargılama usulüne tabi dava ve işleri düzenleyen 316. ve çekişmesiz yargı işlerini düzenleyen 382-388 maddeleri muvacehesinde HMK.'nın genel sistematiği içinde bir bütün olarak yorumlandığında; ihtiyati haciz talebinin Sulh Hukuk Mahkemesi'nin görevi alanına girdiğinin kabulünü gerektirir hiç bir hükme rastlanmamaktadır. Basit yargılama usulüne tabi işlerde Asliye Hukuk Mahkemesi 'nin görevli olduğuna ilişkin ( aksine bir hüküm bulunmadığı sürece ) bir hüküm bulunmadığı gibi, basit yargılama usulüne tabi tüm işlerin de Sulh Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin bir hüküm yoktur. Ancak; HMK.'nun 2. maddesine göre değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin dava ve işlerde Asliye Hukuk Mahkemesi 'nin görevli olduğu açıkça belirtildiğine göre özel bir hüküm bulunmadığı hallerde Asliye Hukuk Mahkemeleri 'nin görevinin asıl olduğu kabul edilmelidir.

İİK'nın 258. maddesinde ihtiyati haciz kararı için hangi mahkemenin görevli olduğu açıkça belirtilmiş değildir. Bu maddede sadece genel olarak mahkemeden söz edildiğine göre görev konusunda HMK'nın göreve ilişkin hükümleri uygulanacaktır demektir. Buna göre ihtiyati hacze;1086 sayılı HUMK.'da olduğu üzere alacağın miktarına göre Sulh veya Asliye Hukuk (Asliye Ticaret ) Mahkemeleri tarafından bakılmakta iken 6100 sayılı HMK.'da değeri para ile ölçülebilen dava ve işler Sulh Hukuk Mahkemesinden alındığından Asliye Hukuk veya Asliye Ticaret Mahkemesinde bakılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.

Av. Ferman Kaya


Konu ile ilgili aşağıdaki Yargıtay kararlarını incelemek faydalı olacaktır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2012/12-1128
Karar: 2013/403
Karar Tarihi: 27.03.2013

ÖZET: İstek, şikayet yolu ile icra müdürlüğü kararının kaldırılması isteğine ilişkindir. Somut olayda, itiraz üzerine ihtiyati hacze karar veren mahkeme ihtiyati haciz kararını kaldırmıştır. Mahkemenin ihtiyati haciz kararına itirazın kabulüne vermesi halinde borçlunun malları üzerine konulmuş olan ihtiyati haciz kalkar. Hal böyle olunca, itiraz kararının temyizinin ilgili kararın uygulanmasını durdurmayacağı gerekçesi ile şikayetin kabulü ile icra dosyasındaki 04.02.211 tarihli icra müdürlüğü kararının kaldırılmasına dair yerel mahkemenin vermiş olduğu karar usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.

(2004 S. K. m. 16, 265) (12. HD. 12.12.2011 T. 2011/10046 E. 2011/27989 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <şikayet> davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 6.İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.02.2011 gün ve 2011/103 E-2011/132 K. sayılı kararın incelenmesi davalı (alacaklı) vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 12.12.2011 gün ve 2011/10046 E-2011/27989 K sayılı ilamı ile;

(...İİK'nun 265/son maddesinde; <İtiraz üzerine verilen karara karşı temyiz yoluna başvurabileceği, Yargıtay’ın bu başvuruyu öncelikle inceleyerek karar vereceği ve verdiği kararın da kesin olduğu, temyiz isteminin ihtiyati haciz kararının uygulanmasını durduramayacağı> düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu maddeye ilişkin hükümet gerekçesinde de, ihtiyati haciz kararına itiraz üzerine verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulması halinde başvurunun ihtiyati haciz kararının uygulanmasını durdurmayacağı açıklanmıştır.

Somut olayda, borçlular aleyhinde başlatılan ilamsız takibin itiraz üzerine durdurulmasından sonra, alacaklı vekilince borçlular hakkında İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinden 2010/788 - 788 D.iş sayılı ihtiyati haciz kararı alınarak bu dosya üzerinde, borçlular aleyhinde ihtiyati haciz işlemi tatbik ettirildiği, bir kısım borçlular vekilince 04.02.2011 tarihinde, ihtiyati haciz kararına itiraz üzerine aynı mahkemece 24.11.2010 tarihinde ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesi nedeniyle icra müdürlüğünden ihtiyati hacizlerin kaldırılmasının talep edildiği, icra müdürlüğünce, kesinleşme şerhli mahkeme kararının ibrazı halinde talep gibi işlem yapılmasına karar verildiği, bu kararın icra mahkemesine şikayet olunduğu, mahkemece; İİK'nun 265/son maddesi gereğince temyizin, kararın uygulanmasını durdurmayacağından, kararın işleme konulması için kesinleşmesinin gerekmediği gerekçesi ile şikayetin kabulüne ve işlemin iptaline karar verildiği görülmektedir.

Mahkemece, anılan kararın temyiz edildiği ve temyiz isteminin ihtiyati haciz kararının uygulanmasını durdurmayacağı hakkındaki belirtilen yasa hükmü dikkate alınarak icra müdürlüğünün yerinde verilen kararına karşı yapılan şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken ilgili yasa maddesi yanlış yorumlanarak yazılı şekilde şikayetin kabulüne dair hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: İstek, şikayet yolu ile icra müdürlüğü kararının kaldırılması isteğine ilişkindir.

Şikayetçiler (borçlular) vekili, müvekkilleri aleyhine İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesince 06.09.2010 tarihli 2010/788 D.İş sayılı ihtiyati haciz kararı verilmiş ise de yapılan itiraz sonucu 24.11.2010 tarihli karar ile ihtiyati haciz kararının kaldırıldığını, Dikili İcra Müdürlüğüne yazılan haciz müzekkeresin kaldırılması hususunda talepte bulunulduğunu, ancak 04.02.2011 tarihli karar ile talebin reddedildiğini, bu kararın usul ve yasaya aykırı olup 04.02.2011 tarihli icra müdürlüğü kararının kaldırılmasını şikayet yoluyla talep ve dava etmiştir.

Davalı (alacaklı) vekili, ihtiyati haczin kaldırılmasına ilişkin kararın temyiz edildiğini, İİK'nun 265/son maddesi gereği temyizin ihtiyati haciz kararının uygulanmasını durdurmayacağını belirtmiştir.

Yerel Mahkemece, ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına ilişkin kararın kesinleşmeden derhal uygulanması gerektiği, İİK'nun 265/son maddesinin de kararın temyizinin ilgili kararın uygulanmasını durdurmayacağı yönünde olduğu gerekçesi ile şikayetin kabulü ile icra dosyasındaki 04.02.211 tarihli icra müdürlüğü kararının kaldırılmasına karar vermiştir.

Davalı (alacaklı) vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen bozma ilamında açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı(alacaklı) vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; alacaklı tarafından mahkemeden alınan ve takibe konulan ihtiyati haciz kararının sonradan borçlu tarafın itirazı üzerine aynı mahkemece kaldırılmasına karar verilmesi durumunda, ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına ilişkin kararın temyizinin ilgili kararın derhal uygulanmasını durdurup durdurmayacağı noktasında toplanmaktadır.

2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun ihtiyati haciz kararına itiraz ve temyizi düzenleyen 265.maddesinde; <Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuriyle yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi halde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.

Menfaati ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde ihtiyati haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir.

Mahkeme, gösterilen sebeplere hasren tetkikat yaparak itirazı kabul veya reddeder.

İtiraz eden, dilekçesine istinat ettiği bütün belgeleri bağlamaya mecburdur. Mahkeme, itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra, itirazı varit görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf da gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir.

İtiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz.> hükmüne yer verilmiştir.

Sözü edilen madde metninin son fıkrasında, ihtiyatı haciz kararına yapılan itiraz üzerine verilen ihtiyati hacizle ilgili hükmün temyizinin kararın uygulanmasını durdurmayacağı belirtilmiştir.

Somut olayda, itiraz üzerine ihtiyati hacze karar veren mahkeme ihtiyati haciz kararını kaldırmıştır. Mahkemenin ihtiyati haciz kararına itirazın kabulüne vermesi halinde borçlunun malları üzerine konulmuş olan ihtiyati haciz kalkar.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı 2004, sh. 898)

Hal böyle olunca, İİK'nun 265/son maddesi gözetilerek, itiraz kararının temyizinin ilgili kararın uygulanmasını durdurmayacağı gerekçesi ile şikayetin kabulü ile icra dosyasındaki 04.02.211 tarihli icra müdürlüğü kararının kaldırılmasına dair yerel mahkemenin vermiş olduğu karar usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir. 

Sonuç: Davalı (alacaklı) vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29.maddesi ile eklenen Geçici 7.madde atfıyla aynı Kanun’un 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27.03.2013 gününde yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi. 


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2013/8-1322
Karar: 2014/403
Karar Tarihi: 28.03.2014

ÖZET: İşin esasına geçilmeden önce ön sorun olarak İçtihadı Birleştirme Kararı dikkate alındığında ihtiyati tedbir kararlarının temyiz edilip edilemeyeceği tartışılmış, yapılan görüşmeler sonunda; direnme kararına yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının İçtihadı Birleştirme Kararı dikkate alındığında temyiz yolunun açık olmadığı kabul edilmiş ve direnme kararına yönelik temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

(6100 S. K. m. 341, 389, 391)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki "mal rejiminden kaynaklanan davalar (katılma alacağı)" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Söğüt Asliye Hukuk (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 31.12.2012 gün ve 2012/381 E. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesi'nin 28.02.2013 gün ve 2013/2339 E.-2013/2473 K. sayılı ilamıyla ile; 

(...Davacı vekili dava dilekçesinde; vekil edeni ile davalının 02.10.1992 tarihinde evlendiklerini, Eskişehir 2.Aile Mahkemesi'nin 2012/474 E.-641 K. sayılı kararı ile boşandıklarını, kararın kesinleştiğini, davalı adına tapuda kayıtlı 305 ve 405 parsel sayılı taşınmazlar ile Türkiye İş Bankası ve Ziraat Bankası Söğüt Şubelerinde vadeli ve vadesiz mevduat hesaplarının bulunduğunu, 405 parselin edinme tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar kredi ödemelerinin davalının edinilmiş malından karşılandığını açıklayarak, taraflar arasındaki mal rejiminin tasfiyesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 20.000 TL katılma alacağının tasfiye tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, taşınmazların devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yine davalının anılan bankalardaki hesapları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını istemiştir.

Mahkemece, "31.12.2012 tarihli ara karar ile davacının talebinin para alacağına ilişkin olup, ihtiyati tedbir kararının ancak uyuşmazlık konusu hakkında verilebileceği, para alacakları bakımından koşulları oluştuğu takdirde ancak ihtiyati haciz istenebileceği gerekçesiyle tedbir talebinin reddine karar verilmiştir." Tedbir talebinin reddine ilişkin ara kararına karşı davacı vekili tarafından kanun yoluna başvurulmuştur.

6100 sayılı HMK. nun Geçici 3/3.maddesinin düzenlemesi ile Bölge Adliye Mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemeler göreve başlayana kadar 1086 sayılı Kanunun 6100 sayılı Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanacaktır. Bu durumda HMK. nun 341.maddesi ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi ile bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvurma Bölge Adliye Mahkemelerine görev olarak verildiğine göre, HMK. nun 391/3. maddesi gereği ihtiyati tedbir isteğinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna gidilebileceği ve bu isteğin Yargıtay tarafından inceleneceği hususunda duraksamamak gerekir. 

Somut olayda, davacı vekilinin, açmış olduğu katılma alacağı davası sonunda elde edebileceği alacağını güvence altına almak amacı ile ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu görülmektedir. İhtiyati tedbir öğretide "...kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır." şeklinde tarif edilmiştir (Medeni Usul Hukuku 12.Baskı Sh.714-Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes). Anılan tariften de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbirin diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu şey üzerinde yeni bir takım ihtilafların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır. 

Nitekim 6100 sayılı HMK' nun onuncu kısmının birinci bölümünde düzenlenen ihtiyati tedbir müessesesi 389.madde başlığında "geçici hukuki korumalar" olarak sınıflandırılmış ve aynı maddenin birinci fıkrasında "mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir" şeklinde şartları belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep, verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanması gibi sair hususlarda yapılması gerekli usul ve prosedür açıklanmıştır.

Anılan yasal düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı tarafın dava ile elde edebileceği alacağı güvence altına almak amacı ile ihtiyati tedbir talebinde bulunulduğu, dava konusu taşınmazlar ve banka hesaplarına tedbir konulmaması durumunda hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşabileceği ya da tamamen imkansız hale gelebileceği veya gecikme sebebiyle bir sakınca yahut ciddi bir zarar da doğabileceği endişesi de gözetilerek, beklenen alacağa göre tedbir talebinin değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde talebin reddi doğru olmamıştır. 

Mahkemece, talebe konu parsellerin tapu kayıtları ile banka hesaplarına ilişkin ekstrelerin getirtilerek, taşınmazların ve banka hesaplarına ilişkin hesap hareketlerini de içerir biçimde ekstrelerin getirtilmesi, bu çerçevede katkı ya da katılma alacağına konu (her ikisi de olabilir) beklenen ve alınabilecek miktarın yasal faiz alacağı ile birlikte düşünülerek, bunu karşılayacak taşınmaz ya da banka hesabına yönelik, alacağın tahsilini sağlamak bakımından, tedbir kararı verilmesi gerekirken, muhtemel alacak miktarı ve faizi gözardı edilerek isteğin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan ve kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı vekili, tarafların boşandıklarını, mal rejiminin tasfiyesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 20.000 TL katılma alacağının tasfiye tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, taşınmazların devrinin önlenmesi ve İş Bankası ile Ziraat Bankası’nda davalı adına bulunan vadeli vadesiz mevduat hesaplarına ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmiş, kararın temyiz edilmesi üzerine yukarıda başlık bölümünde yazılan gerekçe ile bozulmuş, bozma üzerine yapılan yargılamada mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İşin esasına geçilmeden önce ön sorun olarak 21.02.2014 gün ve 2013/1 E. ve 2014/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı dikkate alındığında ihtiyati tedbir kararlarının temyiz edilip edilemeyeceği tartışılmış, yapılan görüşmeler sonunda; direnme kararına yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının 21.02.2014 gün ve 2013/1 Esas, 2014/1 K. Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı dikkate alındığında temyiz yolunun açık olmadığı kabul edilmiş ve direnme kararına yönelik temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklandığı üzere davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz dilekçesinin reddine, 28.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2014/11-565
Karar: 2014/1079
Karar Tarihi: 24.12.2014

ÖZET: İhtiyati haciz kararlarının acil sonuçlar doğuran niteliği gereği yasa koyucunun iradesinin nazara alınmasının gerektiği, istinaf mahkemesinin bozma kararının kesin olduğu bir konuda Yargıtay tarafından verilen kararın da kesin olacağı ve İİK'nun 265. maddesinde de bu yönde düzenleme bulunduğu belirtilerek, ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin karara karşı yapılan yasa yolu başvurusu sonucu verilen bozma kararının kesin olduğuna karar verilmiştir. O halde, kesin nitelikteki Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken yasa hükmü göz ardı edilerek önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

(2004 S. K. m. 45, 50, 257, 258, 265)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki “ihtiyati haciz kararı verilmesi” isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce talebin reddine dair verilen 18.11.2011 gün ve 2011/667 D.İş esas, 2011/667 karar sayılı kararın incelenmesi alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 08.06.2012 gün ve 2012/6967 esas, 2012/10155 karar sayılı ilamı ile;

(... İhtiyati haciz talep eden vekili, karşı tarafın, müvekkili bankanın kredi müşterisi olan talep dışı D... Gemi İşletmeciliği ve Tic. A.Ş.'nin müşterek borçlu ve müteselsil kefili oldukları kredi borcunun hesabın kat edilmesine rağmen ödenmediğini, kredi borçlusu yönünden alacağın teminatını teşkil etmek üzere üç adet gemi üzerinde, müvekkili banka lehine birinci dereceden gemi ipoteklerinin tesis edildiğini, bu ipotek bedellerinin kredi borçlusu yönünden alacağın teminatını teşkil ettiğinden, kredi borçlusu yönünden şimdilik ihtiyati haciz başvurusu yapılmadığını, ancak anılan ipoteklerin diğer müteselsil kefillerin borçlarının teminatı olmadığını ileri sürerek, borçluların menkul ve gayrimenkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, talep konusu alacağın, gemi ipotekleri ile teminat altına alınmış bulunduğu, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile alacağın tahsil edilebileceği, asıl borçlunun ipoteği varken ve bu şekilde tahsilat yapılabilecekken, müşterek borçlu ve müteselsil kefiller aleyhine ihtiyati haciz talebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. 

Kararı, ihtiyati haciz talep eden vekili temyiz etmiştir. 

Talep ihtiyati haciz istemine ilişkindir. Alacaklı bankanın, kredi sözleşmesi uyarınca istem dışı D... Gemi İşletmeciliği ve Tic. A.Ş.'ne kredi kullandırdığı, aleyhine ihtiyati haciz talep edilenlerin bu kredinin müşterek borçlusu ve müteselsil kefilleri bulunduğu, ayrıca anılan kredi sözleşmesinin teminatı olarak müşterek borçlu ve müteselsil kefillerden D. A. ile talep dışı borçlu D... Gemi İşletmeciliği ve Tic. A.Ş.'ne ait gemiler üzerinde ipotek tesis edildiği, hesabın kat edilerek borcun ödenmesinin karşı taraf kefillerden istenmesine rağmen bir ödeme yapılmadığı, ihtiyati haciz isteminin müşterek borçlu ve müteselsil kefillere yönelik bulunduğu hususları uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, müşterek borçlu ve müteselsil kefiller bakımından ihtiyati haciz kararı verilmesi koşullarının bulunup bulunmadığı noktasındadır. 

İİK'nun 45. maddesi hükmüne göre, rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir. Ancak, rehinin tutarı borcu ödemeye yetmezse alacaklı kalan alacağının iflas veya haciz yoluyla takip edebilir. Aynı yasanın 257. maddesi uyarınca da ihtiyati hacze karar verilebilmesi için diğer koşulların yanında alacağın rehinle temin edilmemiş olması zorunludur. Ancak, bahse konu yasal düzenlemeler, borçluya yöneliktir. Kefillerin sorumluluğu ise BK.nun 487/1. maddesinde hükme bağlanmıştır. Anılan düzenlemeye göre kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını üstlenmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri paraya çevirmeden evvel kefil aleyhinde takip yapabilecektir. Dolayısıyla, alacaklının kefile veya kefillere yönelik olarak ihtiyati haciz talep etmesine engel bir durum bulunmamaktadır. 

Somut olayda asıl borçluya yönelik bir istem yoktur. Kredi borcunun teminatı olarak düzenlenen gemi ipoteği sözleşmeleri ile sadece kredi lehdarı asıl borçlunun sorumluluğu teminat altına alınmış olup, kefillerin borcu teminat altına alınmamıştır. Açıklanan hususlar dikkate alındığında yazılı gerekçeyle istemin reddi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir...), 

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Karar: Talep, ihtiyati haciz kararı verilmesi istemine ilişkindir. 

Mahkemece, ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiştir. 

İhtiyati haciz talep eden alacaklı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. 

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize ihtiyati haciz talep eden alacaklı vekili getirmiştir. 

Hukuk Genel Kurulu'nda uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) 258. maddesi hükmü uyarınca ihtiyati haciz talebini ret eden yerel mahkeme kararının bozulmasına ilişkin Yüksek Özel Daire kararına karşı direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak görüşülmüştür. 

Ön sorunun çözümü için uygulanması gereken mevzuatın açıklanması gereklidir. 

İhtiyati hacze ilişkin yasal düzenleme İİK'nun 257 ila 268. maddeleri arasında yer almaktadır. 

Bilindiği üzere, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan mallarını, alacaklarını ve diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir (İİK., m. 257). 

Eldeki uyuşmazlık, ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin hükmün temyizine yönelik olup, bu husustaki düzenleme İİK'nun 258. maddesinde yer almaktadır. 

Anılan yasa hükmü aynen; “İhtiyati hacze 50 nci maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur. 

Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir. 

(Ek fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./60. md.; Değişik fıkra: 02/03/2005-5311 S.K./16.mad) İhtiyati haciz talebinin reddi halinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir.” şeklindedir. 

Yasa hükmünde, bölge adliye mahkemesinin verdiği kararın kesin olacağı açıkça belirtilmiş durumdadır. 

Şu durumda, ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin mahkeme kararına karşı, alacaklı tarafından istinaf (istinaf mahkemeleri inceleme tarihi itibariyle faaliyete geçmediğinden temyiz) yasa yoluna başvurulması üzerine, Özel Dairece verilen bozma kararı, İİK'nun 258. maddesi gereğince kesindir. Kesin nitelikteki bu bozma kararına karşı yerel mahkemece, direnme kararı verilmesinin usulen olanaklı olmadığına Kurul çoğunluğunca karar verilmiştir. 

Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmeler esnasında bir kısım üyelerce; bozma ilamına karşı yerel mahkemenin direnme kararı verebileceği, zira İİK'nun 258. maddesinin, 02.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 16. maddesi ile değiştirilen madde metnin önceki halinde yer alan son fıkranın “İhtiyati haciz talebinin reddi halinde alacaklı kanun yoluna başvurabilir.” şeklinde düzenleme içerdiği, kararın kesin olacağına yönelik bir düzenlemenin yasanın önceki halinde mevcut olmadığı, 5311 sayılı Kanunla bu konuda getirilen farkın “kesinliğe” ilişkin olduğu, bu nedenle de, 5311 sayılı Kanunun 29. maddesiyle İİK'na eklenen geçici 7. maddenin hükmü uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında İİK'nun, 5311 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinin uygulanmasının gerekmesi nedeniyle 5311 sayılı Kanun ile yapılan bu “kesin hüküm” değişikliğinin henüz yürürlülük kazanmadığı, bu itibarla Yargıtay bozma ilamının kesin olduğunun söylenemeyeceği ifade edilmiş ise de, çoğunluk tarafından bu görüş kabul edilmeyerek, ihtiyati haciz kararlarının acil sonuçlar doğuran niteliği gereği yasa koyucunun iradesinin nazara alınmasının gerektiği, istinaf mahkemesinin bozma kararının kesin olduğu bir konuda Yargıtay tarafından verilen kararın da kesin olacağı ve İİK'nun 265. maddesinde de bu yönde düzenleme bulunduğu belirtilerek, ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin karara karşı yapılan yasa yolu başvurusu sonucu verilen bozma kararının kesin olduğuna karar verilmiştir. 

O halde, kesin nitelikteki Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken yasa hükmü göz ardı edilerek önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 

Bu nedenle, ön sorunun kabulü ile kesin nitelikteki bozmaya uyularak karar verilmek üzere direnme kararı bozulmalıdır. 

Sonuç: İhtiyati haciz talep eden alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 24.12.2014 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2013/12-1614
Karar: 2015/1126
Karar Tarihi: 01.04.2015

ÖZET: İstek; icra memuru işleminin şikayet kanun yolu ile iptali istemine ilişkindir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takibin durdurulmasına rağmen ihtiyati haciz işleminin geçerliliğinden bahisle yeni haciz yapılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

(2004 S. K. m. 16, 66, 67, 68, 264)

Dava: Taraflar arasındaki şikayet kanun yoluna başvurudan dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesince istemin reddine dair verilen 16.02.2012 gün ve E: 2012/137, K: 2012/100 sayılı kararın incelenmesi davacı-alacaklı banka vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15.11.2012 gün ve E:2012/15328, K:2012/33329 sayılı ilamı ile;

(…İİK.nun 264. maddesi ihtiyati haczi tamamlayan merasimin koşullarını ve ihtiyatı haczin düşmemesi için gerekli işlemlerin nelerden ibaret olduğunu düzenlemektedir. Borçlular hakkında genel haciz yolu ile başlatılan icra takibine itiraz edilmesi halinde, İİK.nun 264/2. maddesi gereğince bu itiraz alacaklıya tebliğ olunur. Alacaklı, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını istemeye veya mahkemede dava açmaya mecburdur. Alacaklının bu müddetleri geçirmesi veya davasından veya talebinden vazgeçmesi veya takip talebinin yasal sürenin geçmesi nedeniyle düşmesi veya HMK.nun 150.maddesi gereğince davanın açılmamış sayılması ya da davada haksız çıkması hallerinde ihtiyati haciz hükümsüz kalır (İİK.nun 264/4). Bu konudaki şikayet, İİK.nun 16/2. maddesi uyarınca bir hakkın yerine getirilmemesi ile ilgili olup süreye de tabi değildir.

Somut olayda, alacaklı T.H. Bankası tarafından İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 12/01/2012 tarih ve 2012/16 D. İş sayılı ihtiyati haciz kararına istinaden İstanbul 31. İcra Müdürlüğü'nün 2012/475 E. sayılı dosyası ile 16/01/2012 tarihinde borçlular aleyhine genel haciz yoluyla takibe başlandığı, borçlulara ödeme emrinin tebliği üzerine yasal sürede 25/01/2012 tarihinde icra dairesine itirazda bulunduğu, alacaklı vekilinin ise kendisine henüz itiraz dilekçesi tebliğ edilmeden önce 02/02/2012 tarihinde İstanbul 26. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2012/29 E. ile itirazın iptali davası açtığı görülmektedir.

Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca borçlunun takibe itirazının, alacaklı vekiline tebliğ edildiği tarihinden itibaren itirazın iptali davasını açmak için gereken yedi günlük hak düşürücü süre işlemeye başlayacaktır. Alacaklı vekili söz konusu yasal süre içinde asliye hukuk mahkemesinde itirazın iptali davası açmış olduğundan ihtiyati haciz işlemi geçerliliğini sürdürmektedir.

O halde, mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine isabetsizdir...)

gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: İstek; icra memuru işleminin şikayet kanun yolu ile iptali istemine ilişkindir.

Alacaklı T.H. Bankası A.Ş. tarafından, borçlular .. Tekstil Ltd. Şti, V.C., A.C. aleyhine toplam 1.029.903,76 TL alacağın tahsili için İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.01.2012 tarih ve 2012/16-13 D. İş sayılı ihtiyati haciz kararına da dayalı olarak 16.01.2012 tarihinde genel haciz yolu ile takibe girişildiği, borçluların süresinde tüm borca ve fer'ilerine itiraz ettikleri, alacaklı banka tarafından 02.02.2012 tarihinde İstanbul 26. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/29 E. sayılı dosyasında itirazın iptali davasının açıldığı, bu arada alacaklı vekilinin borçlu Ayten yönünden ihtiyati haciz kararına dayalı olarak Tekirdağ'da bulunan taşınmazının üzerine ihtiyati haciz konulması hususundaki 26.01.2012 tarihli taleplerinin 06.02.2012 tarihli memur kararı ile takibin itiraz sebebiyle durmuş olması gerekçesine dayalı olarak reddedilmesi üzerine, alacaklı bankanın anılan istemin reddine dair memurluk kararının iptali için şikayet kanun yoluna başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Yerel mahkemece; “…Takibe ihtiyati haciz kararı ile başlanılmış ise de, borçlulara ödeme emri gönderilip süresinde itiraz etmeleri üzerine artık İİK. 66. madde uyarınca takibin durduğu, somut olayda borçluların itirazları borcun bir kısmına değil tamamına ilişkin olup, alacaklı yanca İİK. 67-68 maddeleri uyarınca itirazın iptali ya da kaldırılması sağlanmadan takibe devam edilmesinin olanaklı olmadığı, alacaklı vekilinin ihtiyati haciz kararının hükmünü sürdürdüğü, ihtiyati haczin hükümsüzlüğüne ilişkin İİK. 264. maddede şartların bulunmadığı hususundaki itirazlarının somut olaya uygun olmadığı, somut olayda tarafların ödeme emri tebliğinden sonra borca tümden itirazları sözkonusu olup artık takibin durduğu, o halde, icra memuru tarafından verilen kararın yasal ve yerinde olduğu…” gerekçesiyle icra memuru işlemine ilişkin şikayetin reddine dair verilen karar davacı-alacaklı banka vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; kararı davacı-alacaklı banka vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takibin durdurulmasına rağmen ihtiyati haciz işleminin geçerliliğinden bahisle yeni haciz yapılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı-alacaklı banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 01.04.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

kaynak: uyap mevzuat.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder