28 Ağustos 2015 Cuma

Boşanma Davasında Hukuka Aykırı Delillerin İspata Etkisi


Hukuka Aykırı Delillerin İspat Gücü

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Kanun, HMK) “ispat hakkı” başlığını taşıyan 189'uncu maddesinin 2'nci fıkrasında yer alan; “hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olamayacağı kabul edilmiştir.

Söz konusu hükmün emredici düzenlemesine göre ispat hakkının delillere ilişkin yönünün hukuki çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması esası getirilmiştir.

Bu çerçevede, hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle, yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından re’sen göz önüne alınması ve delilin her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tespit edilmesi halinde, diğer tarafça bir itiraz ileri sürülmezse dahi mahkemece caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir (Hukuk Genel Kurulu 2011/2-703 E., 2012/70 K.).

Pekcanıtez/Atalay/Özekes’e göre: kişilik haklarının, özel yaşam alanının ve giz (sır) alanının ihlal edilmesi suretiyle elde edilen teyp bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektuplarına ispat gücü tanınamaz. Aynı durum, mektup, posta ve telefon gizliliği ya da haberleşme özgürlüğü ihlâl edilmek suretiyle elde olunan deliller bakımından da geçerlilik taşır. Öte yandan, gizli şekilde elde edilen delillerin tamamının, hukuka aykırı yollardan elde edilen delil olarak kabulü şeklinde bir genellemeye gidilmesi de doğru değildir. Bu bağlamda, bir telefon görüşmesi sırasında telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti aracılığıyla tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 4. Bası, Ankara 2005, s. 382- 383). 

Diğer taraftan, hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) açık düzenleme yapılmıştır. CMK'da “Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi” başlıklı 206'ncı maddesinin 2'nci fıkrasının (a) bendinde “ortaya konulması istenilen delilin, kanuna aykırı olarak edilmesi halinde reddolunacağı” düzenlenmiştir.

Burada sözü geçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizli alanı dediğimiz ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde müdahale edilemez. Örneğin kişinin cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu, kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun söz konusu delil Ceza Mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder (Öztürk, B. Yeni Yargıtay Kararları Işığında delil Yasakları ,Ank.1995, S.116 vd.), (Hukuk Genel Kurulu 2011/2-703 E. , 2012/70 K.).

Değinilmiş olan kanun maddeleri ile doktrin ve uygulama birlikte değerlendirildiğinde yargısal uygulamada somut olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka aykırı olarak elde edilmesi ile hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde kabul edilmemesine karşın, hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir.

Av. Ferman Kaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder