4 Ağustos 2015 Salı

15 Yıl Sigortalılık ve 3600 İş Günü Çalışması Olan İşçinin İşten Kendi İsteğiyle Ayrılması Halinde Kıdem Tazminatı ve Diğer İşçilik Alacakları

Emeklilik İçin Gerekli Olan Şartları Yaş Hariç Yerine Getirmiş Olan İşçinin Kendi İsteğiyle İşten Ayrılması 

İşsizlik Sigortası Kanunu'nun (4447 Sayılı Kanun) 45'inci maddesiyle, 1475 Sayılı Kanun'un (Mülga İş Kanunu, Kanunun bazı hükümleri yürürlükte) 14'üncü maddesinin birinci fıkrasına beş numaralı bent eklenmiştir. Anılan düzenlemeyle emeklilik için gerekli olan şartlardan yaş hariç diğer şartları yerine getiren işçi, kendi isteğiyle işten ayrılması durumunda kıdem tazminatı ve varsa diğer işçi alacaklarını alabilir. Bu haktan faydalanabilmek için çalışma hayatına 08 Eylül 1999 tarihinden önce başlamak gerekmektedir. 

İşçinin bu haktan faydalanabilmesi için 15 yıl ve 3600 prim günü koşulunu tamamladığını SGK müdürlüğünden alacağı belge ile ispatlaması ve işten ayrılmasını bu sebebe dayandırması gerekmektedir. İşçi böylelikle emekli olmayı beklemeden son çalıştığı işyerinden kıdem tazminatını alabilir.

Başka bir anlatımla; sigortalılık süresini ve pirim ödeme gün sayısını tamamlayan işçi, yaş koşulu sebebiyle emeklilik hakkını kazanamamış olsa da anılan bent gerekçe gösterilmek suretiyle işyerinden ayrıldığında kıdem tazminatına ve varsa diğer işçilik alacaklarına hak kazanabilecektir. İşçinin bu kanuni hakkını kullanabilmesi için işyerinden ayrılmasının yaş hariç emekliliğe dair diğer kriterleri tamamlaması (15 yıl sigortalılık ve 3600 iş günü çalışmasının olması) üzerine iş sözleşmesini sonlandırması şeklinde gelişmesi ve bu durumu Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan (SGK) alacağı belge ile işverene bildirmesi gerekir. Yargıtay, bu türlü bir fesihten sonra işçinin bir başka işte çalışmasını hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirmemektedir. 


İşçi, yaş hariç emekliliğe dair diğer kriterleri tamamlaması halinde, SGK'dan alınacak belgenin işyerine verilmesi ve bu nedenle işten ayrıldığının belirtilmesi üzerine işveren işçinin kıdemini ve varsa diğer ücret alacaklarını (kullanılmamış ücretli izin, fazla mesai ve sair haklar) ödemek zorundadır.

Bu hususta önemle üzerinde durulması gereken husus, işçinin 1475 Sayılı Kanun'un 14'üncü maddesine dayanarak işten ayrıldığını SGK'dan alacağı belge ile işverene bildirmesi ve iş akdinin feshini bu gerekçeye dayandırması hususudur. İşçi, fesih nedeniyle bağlı olduğundan, eğer başka nedenle iş akdini feshetmişse 15 yıl sigortalılık ve 3600 iş günü çalışma koşulunu taşımasına rağmen başka nedenlerle iş akdini feshettiğinden artık o nedenle bağlı olacaktır. Bu halde işçi, 1475 Sayılı Kanun'un 14'üncü maddesindeki düzenlemeden faydalanamayacaktır.

Aşağıda vermiş olduğum Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararında bu husus açıkça şu şekilde belirtilmiştir: "...yapılan açıklamalar ışığında, somut olay değerlendirildiğinde, ailevi nedenlerle iş akdini feshettiğini 16.08.2005 tarihli istifa dilekçesi ile işverene bildirerek sözleşmeyi fesheden davacı işçinin, 30.12.2008 tarihli dilekçesine eklediği Sosyal Güvenlik Kurumundan aldığı yazıyı da ekleyip kıdem tazminatı isteminde bulunarak, fesih nedenini değiştirmesi mümkün değildir" (Hukuk Genel Kurulu 2013/1075 E. , 2014/923 K.). 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının tamamı aşağıda yer almaktadır.

Av. Ferman Kaya



Hukuk Genel Kurulu 2013/1075 E. , 2014/923 K

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara 4.İş Mahkemesi
TARİHİ : 05/12/2012
NUMARASI : 2012/979 E-2012/1892 K.

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4.İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 08.12.2009 gün ve 2009/142 E.-2009/1056 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 30.04.2012 gün ve 2010/4680 E.-2012/15045 K. sayılı ilamı ile, 

(...A)Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, 16.08.2005 tarihinde istifa ettiğini, 23.05.2002 tarihinde 15 yıllık sigortalılık süresini doldurduğunu ileri sürerek, kıdem tazminatı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

B)Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacının iş akdini ailevi nedenlerle istifa ederek feshettiğini, istifa dilekçesinde yaşlılık nedeniyle hizmet akdini sonlandırdığını bildirmediğini savunarak davanın reddini istemiştir. 

C)Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının 01.09.1992 tarihinde davalı bankada çalışmaya başladığı, 16.08.2005 tarihinde ailevi nedenlerle istifa ettiği, davacının istifa etmeden önce yaşlılık aylığı bağlanması hususunda SGK’ya başvurmadığı, 03.12.2008 tarihinde SGK’ya başvuruda bulunduğu, 05.12.2008 tarihli yazıya göre davacının 29.09.2009 tarihinde tahsis talebinde bulunması halinde yaşlılık aylığı bağlanabileceğinin bildirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 

D)Temyiz:
Kararı davacı temyiz etmiştir. 

E)Gerekçe:
İş sözleşmesinin işçi tarafından yaşlılık aylığı tahsisi amacıyla feshedilip feshedilmediği ve buna göre kıdem hakkının doğup doğmadığı konularında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun 120'nci maddesi yollamasıyla, halen yürürlükte olan 1475 sayılı Yasanın 14'üncü maddesinin birinci fıkrasının dördüncü bendinde, işçinin bağlı bulunduğu kurum veya sandıktan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla ayrılması halinde, kıdem tazminatına hak kazanılabileceği hükme bağlanmıştır. O halde anılan hüküm uyarınca, fesih bildiriminde bulunulabilmesi için işçinin bağlı bulunduğu kurum veya sandıktan yaşlılık, emeklilik, malullük ya da toptan ödemeye hak kazanmış olması şarttır. Bundan başka işçinin bağlı bulunduğu kurum ya da sandığa bahsi geçen işlemler için başvurması ve bu yöndeki yazıyı işverene bildirmesi gerekir. Böylece işçinin yaşlılık, emeklilik, mamullük ve toptan ödeme yönlerinden bağlı bulunduğu mevzuata göre hak kazanıp kazanmadığı denetlenmiş olur. Öte yandan işçinin, sosyal güvenlik anlamında bu hakkı kazanmasının ardından, ilgili kurum ya da sandığa başvurmaksızın kıdem tazminatı talebiyle işyerinden ayrılması ve bu yolla hakkın kötüye kullanılmasının önüne geçilmiş olur. İşçi tarafından bağlı bulunduğu kurum ya da sandıktan tahsise ya da tahsis yapılabileceğine dair yazının işverene bildirildiği anda işverenin kıdem tazminatı ödeme yükümü doğar. Faiz başlangıcında da bu tarih esas alınmalıdır.

Dairemizce daha önce verilen kararlarda, derhal yapılan fesihlerde henüz ihbar tazminatı ödenmemişken ve yine ihbar öneli süresi içinde işçinin emeklilik için başvurması durumu, işçinin emeklilik suretiyle feshi olarak değerlendirilmekteydi. Bu halde işçi ihbar tazminatına hak kazanamaz ise de, kamu kurumları bakımından kıdem tazminatı hesabında daha önce borçlanmış olduğu askerlik süresinin dikkate alınması gerekmekteydi. Kamu kurumu işyerleri bakımından askerlik borçlanmasının kıdem tazminatına yansıtılması noktasında işçi lehine olarak değerlendirilebilecek bu husus, işçinin ihbar tazminatına hak kazanamaması sebebiyle de işçinin aleyhinedir. Dairemizin, derhal feshin ardından önel içinde işçinin emeklilik için dilekçe vermesi halinde, feshin işçi tarafından gerçekleştirildiği görüşü, işe iadeyle ilgili iş güvencesi hükümleri de dikkate alındığında 4857 sayılı İş Kanununun sistematiğine uygun düşmemektedir. Gerçekten açıklanan çözüm tarzında işveren feshi yerine işçinin emeklilik sebebiyle feshine değer verildiğinden, işçi iş güvencesinden de mahrum kalmaktadır. Bu nedenle, işverenin derhal feshinin ardından, işçinin ihbar tazminatı ödenmediği bir anda yaşlılık aylığı için tahsiste bulunmasının işveren feshini ortadan kaldırmayacağı düşünülmektedir. Dairemizce, konunun bütün yönleriyle ve yeniden değerlendirilmesi sonucu, işverence yapılan feshin ardından ve henüz ihbar tazminatı ödenmediği bir sırada işçinin emeklilik için başvurusunun işçinin emeklilik sebebiyle feshi anlamına gelmeyeceği sonucuna varılmıştır.
4447 sayılı Yasanın 45'inci maddesi ile 1475 sayılı Yasanın 14'üncü maddesinin birinci fıkrasına (5) numaralı bent eklenmiştir. Anılan hükme göre, işçinin emeklilik konusunda yaş hariç diğer kriterleri yerine getirmesi halinde kendi isteği ile işten ayrılması imkânı tanınmıştır. Başka bir anlatımla, sigortalılık süresini ve pirim ödeme gün sayısını tamamlayan işçi, yaş koşulu sebebiyle emeklilik hakkını kazanamamış olsa da, anılan bent gerekçe gösterilmek suretiyle işyerinden ayrılabilecek ve kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. Ancak, işçinin işyerinden ayrılmasının yaş hariç emekliliğe dair diğer kriterleri tamamlaması üzerine çalışmasını sonlandırması şeklinde gelişmesi ve bu durumu işverene bildirmesi gerekir. Aksi halde işçinin başka bir işyerinde çalışmak için değinilen yasa hükmüne dayanması, yasal hakkın kötüye kullanımı niteliğindedir. Dairemiz konuyla ilgili bir kararında, işçinin bir gün sonra başka bir işveren ait işyerinde çalışmasının, feshin anılan (5) numaralı bent hükmüne uygun olmadığını gösterdiği sonucuna varmıştır (Yargıtay 9.HD. 4.4.2006 gün 2006/2716 E, 2006/8547 K.).

Somut olayda; davacının iş akdini feshettiği 16.08.2005 tarihinde 1475 sayılı yasanın 14/5. maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını doldurduğu anlaşılmakla kıdem tazminatı talebinin kabulü gerekirken reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kıdem tazminatı alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 01.09.1992-16.08.2005 tarihleri arasında davalı bankada çalıştığını, 16.08.2005 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, müvekkilinin 23.05.2002 tarihinde 15 yıllık sigortalılık süresini doldurmuş olduğundan yaş hariç emeklilik hakkını elde etmiş olması nedeniyle kıdem tazminatı almaya hak kazandığı halde ödenmediğini belirterek kıdem tazminatı alacağının tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının yaşlılık aylığını hak ettiği gerekçesiyle hizmet akdini sonlandırmadığını, istifa dilekçesinde belirttiği üzere hizmet sözleşmesini kendi iradesiyle ailevi nedenlerden sonlandırdığını, bu nedenle de kıdem tazminatına hak kazanamayacağını, belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının 01.09.1992 tarihinden itibaren 16.08.2005 tarihine kadar davalı bankada çalışmaya devam ettiği, 16.08.2005 tarihli dilekçesinde, bankadan ailevi nedenlerden dolayı istifa etmek zorunda kaldığını belirtmesi üzerine hizmet akdinin sonlandırıldığı, davacının istifa dilekçesini vermeden evvel yaşlılık aylığı bağlanması hususunda SGK.na başvuruda bulunmadığı halde istifa tarihinden çok sonra 03.12.2008 tarihinde SGK.ya başvuruda bulunmuş olması nedeniyle 1475 sayılı Kanun'un 14.maddesinde belirtilen kıdem tazminatı talep koşullarının somut olayda bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan gerekçe ile bozulmuştur. Yerel Mahkemece, davacının yasadan kaynaklanan hakkını kullanarak işyerinden ayrılacağına ilişkin bir irade beyanı ortaya koymadığı, ailevi sebeplerle 16.08.2005 tarihinde işyerinden istifa ile ayrılan davacının bu tarihten çok sonra 10.02.2009 tarihinde açtığı dava ile fesih sebebini değiştirerek emeklilik olgusuna dayanmasının doğru olmadığı, iş davalarının tarafları olan işçi ve işverenin hukuki mücadelelerini iş hukukunun yerleşik kuralları çerçevesinde eşit şekilde yürüttükleri, tarafların iş sözleşmesi ile ilgili almış oldukları kararların hukuksal sonucuna katlanmaları gerektiği, bu konularda karşı tarafa ulaştırdıkları irade beyanlarının sonuçlarının hukuki olacağı, hukuki üstünlük sağlayan tarafın davayı kazanacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını temyize davacı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 1475 sayılı Kanunun 14.maddesinin 5.bendinde belirtilen; “506 sayılı Kanunun 60'ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81'inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları” koşulunu taşımasına rağmen ailevi nedenlerle istifa ediyorum diyerek iş aktini fesh eden işçinin, sonradan fesih nedenini değiştirip değiştiremeyeceği noktasında toplanmaktadır.

1475 sayılı İş Kanununun yürürlükte bulunan (14/I-4,5) maddesinde; bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla; 506 sayılı Kanunun 60'ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle feshedilmesi hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödeneceği hükme bağlanmıştır. Buna göre Sosyal Sigortalar Kanununda öngörülen yaş koşulu dışında kalan ve yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısını tamamlayanlara, kendi istekleriyle işten ayrılmaları halinde kıdem tazminatlarının ödeneceği belirtilmektedir.

istifa dilekçesini verdiği 16.08.2005 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı için aranan yaş koşulu dışında, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı koşullarını taşıdığı uyuşmazlık konusu değildir.
Bilindiği gibi fesih bildirimi tek taraflı bir irade beyanı olup, bu beyan belirsiz süreli hizmet sözleşmelerinde süre verilerek sözleşmenin sona erdirilmesinde kullanılabileceği gibi belirli ya da belirsiz süreli sözleşmelerin haklı nedene dayanarak, işçi veya işveren tarafından süre verilmeksizin sona erdirilmesinde de kullanılmaktadır. Bu nedenle iş sözleşmelerinde fesih bildirimi, sözleşmeyi belirli bir sürenin geçmesiyle ya da derhal sona erdiren, karşı tarafa yöneltilmesi gerekli tek taraflı bir irade beyanı olup muhataba ulaşması ile sonuç doğurur. İş sözleşmelerinde fesih bildiriminde bulunma hakkı, kural olarak her iki tarafa da tanınmıştır. Hukuki niteliği itibariyle fesih bildirimi yenilik doğuran bir hak olduğundan beyanın karşı tarafa ulaşması ile sonuç doğuracağından karşı tarafın kabulüne gerek yoktur. Bozucu yenilik doğurucu bir hakkın kullanımı olan fesih bildirimi ile, iş sözleşmesi sona ereceğinden, bildirimin belirli ve açık şekilde yapılması gerekmektedir. Bu nedenle fesih bildiriminde bulunan taraf ileri sürdüğü sözleşmeyi sona erdirme nedenini ile bağlı olup bildirdiği fesih nedenini sonradan değiştirmesi mümkün değildir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1990 gün 1990/9-464 E. 1990/592 K. sayılı ilamında da iş sözleşmesini fesheden tarafın ileri sürdüğü fesih sebepleri ile bağlı olduğu ve bildirdiği fesih nedenini sonradan değiştirmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, somut olay değerlendirildiğinde, ailevi nedenlerle iş akdini feshettiğini 16.08.2005 tarihli istifa dilekçesi ile işverene bildirerek sözleşmeyi fesheden davacı işçinin, 30.12.2008 tarihli dilekçesine eklediği Sosyal Güvenlik Kurumundan aldığı yazıyı da ekleyip kıdem tazminatı isteminde bulunarak, fesih nedenini değiştirmesi mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmede bir kısım üyeler, fesih tarihinden yaklaşık üç yıl önce yaş koşulu dışındaki diğer yaşlılık aylığı koşullarını taşıyan, işverene başvuruda bulunduğu 30.12.2008 tarihine kadar herhangi bir işte çalışmayan ve iş akdini feshedilmesi için herhangi bir haklı nedeni bulunmayan sırf bilgisizliği nedeni ile yasal hakkını zamanında kullanmayan işçinin işçi lehine yorum ilkesinin bir gereği olarak menfaati korunarak kıdem tazminatının verilmesi gerektiğini belirtmiş iseler de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle kabul edilmemiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, dosyadaki tutanak ve kanıtlar, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenler gözetildiğinde, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir. 
Açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç: Açıklanan gerekçeyle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 19.11.2014 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. 

kaynak: https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/GelismisDokumanAraServlet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder