7 Temmuz 2015 Salı

Belirli Süreli İş Sözleşmesi ve Belirli Süreli İş Sözleşmesinde Kıdem Tazminatı

1- Belirli Süreli İş Sözleşmesi

İş Kanunu’nun (İK, 4857 Sayılı Kanun) 11'nci maddesinde yer alan tanıma göre: “İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir.” 

Kanuni tanımdan anlaşılacağı üzere iş sözleşmesinin belirli süreli olduğunu ileri sürmek için;

- İş belirli süreli olmalı,
- Belirli sürede bitecek bir iş olmalı,
- İşin belirli bir sürede biteceği objektif koşullar ölçüsünde olmalı ve
- Sözleşme sözle değil, işçi ve işveren arasında yazılı şekli ile ortaya konulmalıdır.

Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) uzatılarak yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesinin başlangıçtan itibaren belirsiz süreli olduğu kabul edilir.

Diğer yandan,  esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri (uygulamada Yargıtay ikiden fazla uzatılan iş sözleşmelerinin belirsiz süreli olduğunu kabul etmektedir) belirli süreli olma özelliğini koruyacağını da söyleyebiliriz.

2- Belirli Süreli İş Sözleşmesinde Kıdem Tazminatı

Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiye, belirli bir zaman ölçüt alınarak ödenecek ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatler, belirli süreli işçinin çalıştığı süreye orantılı olarak verilir.

Yargıtay kararlarında da herhangi bir çalışma şartından yararlanmak için aynı işyeri veya işletmede geçirilen kıdem arandığında belirli süreli iş sözleşmesine göre çalışan işçi için farklı kıdem uygulanmasını haklı gösteren bir neden olmadıkça, belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan emsal işçi hakkında esas alınan kıdem uygulanır.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2009/22355 E. 2011/34265 K. sayılı 03.10.2011 tarihli kararında;

“Halen yürürlükte olan ve kıdem tazminatını düzenleyen 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14'üncü maddesinde: 'Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin...' cümlesi ile iş sözleşmesinin belirli ya da belirsiz süreli olmasının kıdem tazminatına hak kazanma açısından önemli olmadığı belirtilmiştir. Burada önemli olan fesih iradesinin kim tarafından ortaya konulduğu ve kıdem tazminatına hak kazanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Örneğin belirli süreli iş sözleşmesini 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24'üncü maddesi uyarınca haklı nedenle fesheden işçi bir yıllık kıdem koşulu gerçekleştiği takdirde kıdem tazminatına hak kazanacaktır. Elbette kural olarak belirli süreli iş sözleşmesi kararlaştırılmış ve süre sonunda taraflardan herhangi biri fesih iradesini ortaya koymamış ise iş sözleşmesinin kendiliğinden sona ereceği açıktır. Ancak belirli süreli iş sözleşmesinin sona ermesinden önce taraflardan biri yenilememe iradesini ortaya koymuş ise burada yenilemeyen tarafın iradesine göre kıdem tazminatına hak kazanılıp kazanılamayacağı araştırılmalıdır. İşveren yenilememe iradesini göstermiş ve haklı nedene dayanmıyor ise bir yıllık kıdem koşulu gerçekleştiği takdirde kıdem tazminatı ödenmelidir.” şeklinde karar vermiştir.

Görüldüğü üzere Yargıtay, kıdem tazminatı için İK'da belirli süreli, belirsiz süreli iş sözleşmesi ayrımı yapmamakta, yalnızca sözleşmenin sona eriş biçimine vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla belirli süreli iş sözleşmesinde öngörülen sürenin sonunda işveren sözleşmenin yenilenmemesine ilişkin bildirimde bulunursa Yargıtay bunu işverenin fesih iradesini ortaya koyması şeklinde değerlendirmektedir. Ayrıca işverenin yenilememe iradesi haklı bir nedene de dayanmıyor ise bu durumda işçinin kıdem tazminatına hak kazanacağına karar vermektedir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 17.06.2008 tarihli 2008/13489 E. ve 2008/16388 K. sayılı kararında yine aynı doğrultuda;

“Davalı işyerinde 625 sayılı yasa gereği en az 1 yıl süreli sözleşme ile çalışan davacının iş sözleşmesinin, davalı işveren tarafından yeni eğitim yılında yenilenmeyeceği belirtilmek suretiyle davalı işveren tarafından feshedildiği anlaşılmaktadır. Dairemizin kararlılık kazanan uygulaması gereği belirli süreli iş sözleşmesinin süre sonunda işveren tarafından yenilenmeyeceğinin bildirilerek feshedilmesi ve hizmetin bir yıl bulunması halinde işçi kıdem tazminatına hak kazanacaktır. Somut olayda davacının davalı eğitim kurumunda 1 yıl süreli iş sözleşmesi ile çalıştığı sabittir. Sözleşme işveren tarafından yenilenmeyerek feshedildiğine göre hesaplanan kıdem tazminatının hüküm allına alınması gerekir.” şeklinde karar vermiştir.

Uygulamaya yansıyan Yargıtay kararlarında görüldüğü üzere yasa koyucu iş sözleşmesi belirli ya da belirsiz süreli olsun kıdem tazminatı açısından bir ayrıma gitmemiştir. 

Av. Ferman Kaya



Konu ile ilgili  aşağıya alıntıladığım Yargıtay kararını da inceleyebilirsiniz.

Hukuk Genel Kurulu 2010/9-458 E. ,  2010/534 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 14. İş Mahkemesi
TARİHİ : 21/04/2010
NUMARASI : 2010/65-2010/372

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.02.2008 gün ve 2007/442-14 sayılı kararın incelenmesi  davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin    14.12.2009 gün 2008/14688-34753 sayılı ilamı ile; (...Uyuşmazlık, taraflar arasında yapılan iş sözleşmesinin belirli süreli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.  Belirli süreli iş sözleşmesinden söz edilebilmesi için sözleşmenin açık  veya örtülü olarak süreye bağlanması  ve yapılması için objektif nedenlerin varlığı gerekir. 

Borçlar Kanunun 338. maddesinde, “Hizmet akdi, muayyen bir müddet için yapılmış yahut böyle bir müddet işin maksut olan gayesinden anlaşılmakta bulunmuş ise, hilafı mukavele edilmiş olmadıkça feshi ihbara hacet olmaksızın bu müddetin müruriyle, akit nihayet bulur” kuralı mevcuttur. Anılan hükme göre tarafların belirli süreli iş sözleşmesi yapma konusunda iradelerinin birleşmesi yeterli görüldüğü  halde, 1475 sayılı yasa  uygulamasında da Yargıtay kararları ile  belirli süreli iş sözleşmelerine sınırlama getirilmiş  ve  sürekli  yenilenen  sözleşmeler bakımından  ikiden fazla yenilenme  halinde sözleşmenin belirsiz süreli hale dönüşeceği kabul edilmiştir (Yargıtay 9. HD. 7.12.2005 gün 2005/ 12625 E, 2005/ 38754 K).

İş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle belirli - belirsiz süreli iş sözleşmesi ayrımının  önemi  artmış durumdadır (Yargıtay 9. HD. 13.6.2008 gün 2007/ 19368 E, 2008/ 15558 K.).  4857 sayılı İş Kanununun 11. maddesinde, “İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan işsözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. belirli süreli işsözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar” şeklinde  düzenleme ile bu  konudaki esaslar  belirlenmiştir. Borçlar Kanunundaki düzenlemenin aksine iş  ilişkisinin süreye bağlı  olarak yapılmadığı hallerde sözleşmenin belirsiz süreli sayılacağı vurgulanarak ana kural  ortaya  konulmuştur. 

Öte yandan 11'inci madde, 18 Mart 1999 da sosyal taraflar arasında imzalanan çerçeve antlaşması yasal nitelik kazandıran 1999/70 EC Konsey Yönergesi ile birlikte ele alınmalıdır. Çerçeve sözleşmesinin 4'üncü maddesinde ayrım gözetmeme ilkesi vurgulanmıştır. Buna göre, iş koşulları açısından, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilere, yapılacak farklı muamele esaslı nedenlere dayandırılmadığı sürece, yalnızca belirli süreli iş sözleşmesi ve iş ilişkisi ile çalışmadan dolayı, emsal kadrolu işçilerden daha kötü davranılmayacaktır. 5'inci maddede ise kötüniyete karşı önlem işlenmiştir. Birbirini takip eden belirli süreli iş sözleşmeleri veya istihdam ilişkisinden kaynaklanan istismarın önlenmesi için, istismarı önleyecek yasalar yoksa Üye Devletler sosyal taraflara danıştıktan sonra uluslararası yasalar, toplu sözleşmeler veya uygulamaya göre belli başlı bazı sektörlerin ihtiyaçları dikkate alınarak aşağıdaki tedbirlerden bazılarını alır.

1.(a) Bu türden akit veya istihdam ilişkilerinin yenilenmesinin haklı kılacak nesnel gerekçeler tespit edilmesi,
1.(b) Yinelenen belirli süreli iş sözleşmeleri veya istihdam ilişkilerinin azami toplam süresini belirlenmesi,
1.(c) Bu türden sözleşmesi veya istihdam ilişkisin kaç kez yenileneceğinin belirlenmesi.
1.2. Sosyal taraflara danıştıktan sonra Üye Devletler elverişli olan durumlarda belirli süreli iş sözleşmesi veya istihdam ilişkisinin 
1.(a) Yenilenmiş sayılacağına,

2.(b) Belirsiz süreli iş sözleşmesi veya istihdam ilişkisi sayılacağına dair koşullar belirleyeceklerdir.

Öte yandan 1999/70 sayılı Konsey Direktifinin önsözünde (5), Essen Konseyi sonuç bildirgesi “çalışanların istemleri ve rekabetin gereklerini karşılayacak daha esnek bir iş örgütlenmesini özellikle göz önünde tutan istihdam yoğun büyüme” anlayışına uygun olarak alınması gerekli önlemleri vurgulamaktadır. 1999 yılı İstihdam Politikası Ana Hatları Hakkında 9 Şubat 1999 tarihli “Konsey Tavsiye Kararı, Sosyal tarafları işletmeleri daha verimli ve rekabetçi kılmak ve esneklik ile iş güvenliği arasında gereken dengeyi sağlayabilmek amacıyla bulundukları her düzeyde esnek çalışma düzenlemeleri dahil iş örgütlenmesinin modernize edilmesi için sözleşme görüşmeleri yapmaya çalışmıştır.” Hizmet ilişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 sayılı Uluslar arası Çalışma sözleşmesine göre; bu sözleşmenin koruyucu hükümlerinden kaçınmak amacıyla belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasına karşı yeterli güvenceler alınması gerektiği vurgulanmıştır (m 2/3).

Gerek 158 sayılı İLO sözleşmesi, gerek 1699/70 sayılı Konsey Direktifi bir taraftan esnek çalışmayı özendirirken diğer taraftan güvenliğe yer vererek bir denge amaçlanmıştır. Başka bir anlatımla esnek çalışma modellerin kötüye kullanılmaması gereğini vurgulamıştır. 

Sözü edilen normatif dayanaklara göre  işçinin niteliğine göre  sözleşmenin belirli ya da belirsiz süreli  olarak değerlendirilmesi imkanı  ortadan kalkmıştır. Buna karşın yapılan  işin  niteliği belirli süreli  iş sözleşmesi yapılabilmesi için önemlidir. Yasada belirli süreli işlerle, belirli bir işin tamamlanması veya belli bir  olgunun ortaya çıkması gibi  objektif koşullara bağlı olarak belirli süreli iş sözleşmesi  yapılabilecektir.

Yasa koyucunun belirli süreli sözleşmeler  için azami bir süreyi hükme bağlaması uygulamayı rahatlatacaktır. 

4857 sayılı İş Kanununun  11'inci maddesinde esaslı bir neden olmadıkça belirli süreli iş sözleşmelerinin birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamayacağı kuralı ile belli bir koruma sağlanmak istenmiştir. belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması ve yenilenmesi,   işçinin iş güvencesi dışında kalması  için kullanılamaz. belirli süreli iş sözleşmelerinde, 4857 sayılı Yasanın 15'inci maddesinde belirtilen sürenin aşılmaması koşuluyla deneme süresi konulabilir Somut olayda  davacı makbuz  ve  faturaların  alınması  ve onaylanmasından sorumlu  danışman  olarak  işyerinde  çalışmaktadır. Yukarıda  unsurları gösterilen  nedenler  söz konusu  sözleşmede bulunmamaktadır.  Böyle olunca   aktin belirli  süreli  sayılması  için objektif neden  yoktur. Akit belirsiz süreli  olduğundan davanın  reddi  yerine  yazılı şekilde  kabulüne  karar verilmesi hatalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ  EDEN :  Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici  nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç:  Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,  20.10.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder