24 Temmuz 2015 Cuma

Satış Sözleşmesinde Yarar ve Hasarın Geçişi

1- Satış Sözleşmesinin Tanımı ve Hükümleri

Satış sözleşmesinin tanımı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK, 6098 sayılı) 207'nci maddesinde: "satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir." şeklinde tanımlanmış ve hükümleri belirlenmiştir. TBK m. 207/2 ve 3 hükümlerine göre ise: Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler. Durum ve koşullara göre belirlenmesi mümkün olan bedel, kararlaştırılmış bedel hükmündedir.

2- Satış Sözleşmesinde Yarar ve Hasarın Geçişi

TBK'nın 208'inci maddesinde taşınırlarda yarar ve hasarın geçişi düzenlenmiş olup taşınmazlar için ise, TBK'nın 245'inci  maddesinde düzenlenmiştir. Bu kavramların önemi, satım sözleşmesinin yapılması ile sözleşme konusu şeyin ifası arasında bir zaman aralığı olması durumunda ortaya çıkar. Bu hususta söylenebilecek önemli diğer bir husus da yarar ve hasarın tanımının TBK'da yapılmamasıdır.

TBK m. 208 hükmüne göre: "Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir" (TBK m. 208/1).

Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini devralmada temerrüde düşmesi durumunda zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçer(TBK m. 208/2).

"Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden başka bir yere gönderirse, yarar ve hasar, satılanın taşıyıcıya teslim edildiği anda alıcıya geçer" (TBK m. 208/3).



Yarar; bir satım sözleşmesi yapıldıktan sonra, satım konusu malın teslimine kadar geçen süre içinde bu malda kendiliğinden oluşan fazlalıklar anlamına gelir. Satım konusu işletmenin veya evin kira geliri, satılan bir hayvanın yavrusu, satım konusu yapılmış olan bir atın bir yarış kazanması sonucunda elde edilen para ödülü gibi durumlarda yarar söz konusu olur.

Zarar ise; satım sözleşmesi yapıldıktan sonra, ifa anına kadar geçen süre içinde satım sözleşmesine konu olan malda kendiliğinden oluşan ve satıcının elinde olmayan nedenlerden dolayı malın tümüyle yok olması veya zarara uğraması ve değerini azaltacak ölçüde kötüleşmesi sonucunda ifanın imkansız hale gelmesi ve satım konusu değerin değer kaybetmesidir.

Av. Ferman Kaya




Yargıtay 13.Hukuk Dairesi, Esas:  2013/13389, Karar: 2013/18038
Karar Tarihi: 01.07.2013

Özet: Yarar ve hasarın geçişi anında ayıbın var olması halinde, satıcı sorumludur. Özellikle Ceza dosyası incelendiğinde, aracın İstanbul’da hırsızlığa önceden konu olduğu, trafik tescil belgesi ve araç motor-şasi numaralarının önceden değiştirildiği dikkate alındığında, davacının uğradığını belirttiği zararla, davalı tarafından düzenlenen rapor arasında uygun illiyet bağının kurulamayacağı açık olup, bu durumda neticeten, baştan beri hukuki ayıplı olan ve davacı tarafından satın alınan aracın, davacı elinden temelli alınması olayında, davalının sorumlu olduğu kabul edilemez.


Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.


Karar: Davacı, dava dışı kişiden noterde satın almış olduğu 34 ..8641 plakalı aracı, tescilden önce muayene ettirmek amacıyla, Trafik Tescil Müdürlüğüne başvurduğunu, ilgili Müdürlüğün yazışması sonucunda, davalı üniversitenin Makine Mühendisliği bölümünde yapılan inceleme sonucunda aracın motor ve şasi numaralarının orjinal olduğuna dair düzenlenen raporu esas alarak, trafik tescil müdürlüğünde bu aracı adına tescil ettirmesinden kısa süre sonra aracın hırsızlık ürünü olduğu gerekçesiyle araca el konulduğunu, bilahare Adana Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından yapılan inceleme sonucunda motor ve şase numaralarının orjinal olmadığının rapor edilmesi sonucu hakkında Gaziantep 12. Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, neticeten üniversite tarafından düzenlenen rapora güvenerek araç alması sonucu mağdur olduğunu, sorumluluğun davalıda bulunması sebebiyle el konulan araç değeri 27.500,00TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın faiziyle tahsilini talep etmiştir.

Davalı, cevap dilekçesiyle öncelikle görev yönünden itirazda bulunarak, davanın idari yargı mercilerinde görülmesi gerektiğini belirtmiş, bunun dışında davanın görevli kişilere karşı açılması gerektiği halde tüzel kişiliğe yöneltilmesinin yerinde olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davacının söz konusu aracı, davalı tarafından düzenlenen rapor gereğince alması sebebiyle, uğradığı zarar sabit görülerek 27.500,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi zararın davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm; davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

Davacının, davalı üniversite tarafından düzenlenen rapor sonrası davanın konusunu oluşturan 34 ..8641 plakalı aracı üzerine alması sonrası, aracına el konulması ve bilahare hakkında ceza davası açılması üzerine, elinden çıkan araç bedeli ve ayrıca manevi tazminat yönünden mevcut sorumluluk davasını açtığı ve yapılan yargılama sonucunda, herhangi bir bilirkişi incelemesi yapılmaksızın davanın kabulüne karar verildiği açık ise de, olayla ilgili yapılan değerlendirmelerin yeterli olup olmadığının açıklanmasında zaruret vardır.

Davacının, dava dışı ......'dan 34 ...8641 plakalı minibüsü 05.09.2007 tarihinde önce haricen adı yazılı belge ve bilahare aynı gün Gaziantep 9. Noterliğinde araç satış sözleşmesiyle satın aldığı, satıştan sonra Trafik Tescil Müdürlüğünün 06.09.2007 tarihli yazısı sonrasında, Gaziantep Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde aracın incelendiği ve 07.09.2007 tarihli üniversiteye ait raporda minibüsün motor ve şasi numaralarının orjinal olduğu görüşü sonrası, aracın 27 ..7803 plaka nosuyla davacı ..... adına tescil edildiği açıktır.

Yine tescil sonrasında kısa sürede araca emniyet tarafından el konulduğu ve Adana Kriminal Polis Laboratuvarında yapılan inceleme sonucunda 21.09.2007 tarihli rapor ile "motor numarasının sonradan vurulduğu, şase numarasının orjinal olmadığı, yapılan işlemlerin ilk bakışta dikkat çekmeyeceği, iğfal kabiliyetine haiz olduğu" görüşü belirtilmesi sonrasında, satış işlemlerini gerçekleştiren kişiler yönünden Cumhuriyet Savcılığınca, "Resmi Belgede Sahtecilik" suçlamasıyla kamu davası açıldığı, Gaziantep 12. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucu sanıkların beraatlerine karar verildiği ve kararın kesinleştiği görülmüştür.

Mahkemece, Adil Tıp Kurumundan bilirkişi görüşü alınması yönünde ara kararı oluşturulmuş, ancak sonraki duruşma gününde, Adli Tıp Kurumunun bu konuda görüş bildiremeyeceği, dosyanın uygun görülecek diğer resmi kurum veya özel bilirkişilik müesseselerine gönderilebileceği açıklanmasına rağmen bilirkişi incelemesi hususunda karar alınmadan, dava sonuçlandırılmıştır.

Öncelikle, ortada iki ayrı rapor bulunması sebebiyle, davalı kurumun olayda tartışmasız şekilde sorumluluğunun belirlenmemiş olması eksik bulunmakla birlikte esasen, davacının aracı üniversite raporundan sonra değil, daha önceki tarihte satın almış olmasının değerlendirilmesi gerekmektedir. Gerek BK, gerekse TBK satıma ilişkin hükümleri incelendiğinde, satım akdi sonrasında taşınır malların yarar ve hasarının zilyetliğin devriyle birlikte alıcıya geçeceği açıktır. Noterde resmi satış akdi 05.09.2007 tarihinde düzenlenmiş ve zilyetlik alıcıya devredilmekle hasar ve yarar davacıya geçmiştir.

Yarar ve hasarın geçişi anında ayıbın var olması halinde, satıcı sorumludur. Özellikle Ceza dosyası incelendiğinde, aracın İstanbul’da hırsızlığa önceden konu olduğu, trafik tescil belgesi ve araç motor-şasi numaralarının önceden değiştirildiği dikkate alındığında, davacının uğradığını belirttiği zararla, davalı tarafından düzenlenen rapor arasında uygun illiyet bağının kurulamayacağı açık olup, bu durumda neticeten, baştan beri hukuki ayıplı olan ve davacı tarafından satın alınan aracın, davacı elinden temelli alınması olayında, davalının sorumlu olduğu kabul edilemez.

Hal böyle olunca satış akdinin tarafı olmayan davalının, tazminat davasında sorumluluğu bulunmadığı için, bu şartlarda davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucu kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda (açıklanan nedenlerle) temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, HUMK'nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.07.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder