24 Haziran 2015 Çarşamba

Adi Ortaklıkta Ortakların Kazanç ve Zarara Katılması

Adi Ortaklık

1- Adi Ortaklık Tanımı

Adi ortaklık 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 620/1'inci maddesinde: "Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir." şeklinde tanımlanmış ve ikinci fıkrada adi ortaklığın ayırt ediciliği nitelikleri olumsuz olarak belirlenmiştir. TBK m. 620/2'ye göre:  "Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tabi adi ortaklık sayılır." denilmiştir.


Adi ortaklıkta her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları, ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak zorundadır (TBK m. 621/1 ve 2).

Bir ortağın katılım payı, bir şeyin kullandırılmasından oluşuyorsa kira sözleşmesindeki; bir şeyin mülkiyetinden oluşuyorsa satış sözleşmesindeki hasara, ayıptan ve zapttan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır (TBK m. 621/3).

Adi ortaklık, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında yer alan ortaklıkların aksine tüzel kişiliğe haiz değildir. Adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından, üçüncü kişilerle ilişkilerinde bağımsız bir varlığa sahip değildir. Dolayısıyla adi ortaklık kendi adına hak ve borç iltizam edemez, davacı veya davalı olamaz. Ortaklık aleyhine açılmak istenen davalar tüm ortaklar aleyhine, ortaklık lehine açılacak davalar da tüm ortakların katılımı ile açılmalıdır.

2- Adi Ortaklıkta Kazanç ve Zarar


Adi ortaklıkta kazancın paylaşılması husus TBK m. 622'de düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre: "ortaklar, niteliği gereği ortaklığa ait olan bütün kazançları aralarında paylaşmakla yükümlüdürler."

Kazanç ve zarara katılma sözleşme ile belirlenebilecektir. Eğer sözleşmede bu hususta bir dözenleme yoksa TBK m. 623 hükmü çerçevesinde "sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder."

"Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir."

Av. Ferman Kaya


Adi ortaklıkta kişisel alacaklar ve adi ortaklığın yaptığı işin karşılığında üçüncü kişiden alacağının haczi hususlarının tartışıldığı Yargıtay Kararı aşağıdadır.


Hukuk Genel Kurulu 2013/1233 E. , 2014/1014 K.

Özet: Adi ortaklıkta, ortağın kişisel alacaklıları borçlu ortağın şirketteki kar payını veya adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payını da haczettirebilir.

Ne var ki, henüz adi ortaklığa ait kazancın ortaklar arasında taksim edilmediği veya ortaklığın tasfiyesi halinde borçlu ortağa isabet edecek tasfiye payının belirlenmediği bir aşamada, adi ortaklığın yaptığı işin karşılığında üçüncü kişiden alacağının haczi mümkün değildir (Hukuk Genel Kurulu’nun 03.04.2013 gün ve E: 2012/12-863, K: 2013/432 sayılı ilamı). Nihayet, ortaklık geliri henüz taksim edilmeden onun üzerinde bütün ortakların iştirak halinde mülkiyet hakları vardır (Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.1991 gün ve E:1991/13-76, K:1991/199 sayılı ilamı). 


İçtihat Metni



MAHKEMESİ : İstanbul 9. İcra Hukuk Mahkemesi

TARİHİ : 09/05/2013
NUMARASI : 2013/270-2013/448


Şikayet kanun yoluna başvuru nedeniyle yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9.İcra Hukuk Mahkemesi'nce şikayetin reddine dair verilen 09.07.2012 gün ve E:2012/694, K:2012/744 sayılı kararın incelenmesi şikayetçi-borçlu B.. Ş.. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesi'nin 14.01.2013 gün ve 2012/24520 E.-2013/55 K. sayılı ilamı ile; (…Alacaklı tarafından borçlu şirket aleyhine yürütülen ilamlı icra takibinde, borçlu şirket, takipte taraf olmayan ortağı oldukları adi ortaklığın semerelerinden kendilerine düşecek ve muaccel olacak kısmının haczine karar verildiğini, muaccel olmayan semerelerin haczedilemeyeceğini ileri sürerek haczin kaldırılmasını talep etmiş; Mahkemece de istemin reddine karar verilmiştir. 

B.K.nun 522-523. maddeleri gereğince adi ortaklıkta her ortak, şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları, borçlu ortağın şirketteki kar payını İİK.nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, bir ortağın şahsi alacaklıları haklarını ancak o şerikin tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler; ne var ki şirket sözleşmesinde bu kuralın aksi de kararlaştırılabilir.

Açıklanan bu hükümlere aykırı olarak adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus, ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir.

Somut olayda, adi ortaklığın semerelerinden paydaşa düşecek ve muaccel olacak kısmın haczine karar verildiği görülmüştür. adi ortaklıkta, ortağın alacaklıları ancak ortağın tasfiye payını haczettirebilir. Alacaklı, ortaklığın malı üzerine haciz koyduramaz. BK. 534. maddesine göre bir ortağın alacaklıları haklarını ancak ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler. 

O halde Mahkemece; açıklanan nedenlerle adi ortaklığın semerelerinden paydaşa düşecek ve muaccel olacak kısmın üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddine karar verilmesi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI


Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

İstek, icra memuru işleminin şikayet kanun yolu ile iptali istemine ilişkindir.
Şikayetçi-borçlu B.. Ş.. vekili, eldeki şikayeti ile; İstanbul 21.İcra Müdürlüğü’nün 2012/3766 esas sayılı dosyasındaki “takipte taraf olmayan ortağı oldukları adi ortaklığın semerelerinden kendilerine düşecek ve muaccel olacak kısmının haczine” dair kararın iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, dosya üzerinden yapılan yargılama sonucunda, “üçüncü kişi ile borçlu arasındaki ilişkiden neşet eden alacak borç miktarının belirsizliği ya da ulaşacağı miktarın belirlenmemiş olması ihbarnameyi geçersiz kılacak bir olgu olmadığı nazarı itibara alındığında somut olayda haciz ihbarnamesinin borçlu ile üçüncü kişi arasında geçerli olan bir hukuki ilişkiden neşet eden bir alacağın haczini hedeflediği müzekkerenin yazıldığı ve üçüncü kişiye ulaştığı tarihte borçlu ile üçüncü kişi arasında tahakkuk eden alacak borç ilişkisinin mevcut olmaması müzekkereyi soyut bir hale dönüştürmeyeceği, aksi halde üçüncü kişi ile borçlunun inisiyatifi ele alarak alacaklıyı doyurma ihtimalini ortadan kaldıracağı, burada özellikle dikkate değer olanın borçlu ile üçüncü kişi arasında inkar edilmeyen başka bir deyişle kabul edilen hukuki ilişkiden neşet edecek bir alacağın tahakkuku anından itibaren İİK. m.89/1 hükümlerine uygun bir şekilde haczine olanak tanımak olduğu, somut olayda üçüncü kişi ile borçlu arasında cereyan eden bu ilişkiden kaynaklanacak alacağın bir süre sonra tahakkuk etmesi halinde TMK’nın 2.maddesi ile ve HMK 29.madde çerçevesinde ayrılarak icra müdürlüğüne gönderilmesinin 89.maddenin felsefi ardalanı ile uyumlu olacağı” gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir. Şikayetçi-borçlu B.. Ş.. vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce; adi ortaklığın semerelerinden paydaşa düşecek ve muaccel olacak kısmın üzerine haciz konulamayacağı gerekçesiyle karar bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Hükmü şikayetçi-borçlu B.. Ş.. vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; adi ortaklıklarda, ortaklardan birinin kişisel borçlarından dolayı hakkında takip yapılması halinde, ortağa düşecek semerelere haciz konulup konulamayacağı, noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu'nun 522. maddesinde, ortakların ortaklığa ait bütün kazançları aralarında taksim etmekle yükümlü oldukları; 523.maddesinde de, aksine bir anlaşma olmadıkça her ortağın, kar ve zarardan hissesinin eşit olacağı; 534.maddesinde ise, ortaklardan birinin tasfiyedeki hissesine haciz konulabileceği; belirtilmiştir.

Buna göre, adi ortaklıkta, ortağın kişisel alacaklıları borçlu ortağın şirketteki kar payını veya adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payını da haczettirebilir.

Ne var ki, henüz adi ortaklığa ait kazancın ortaklar arasında taksim edilmediği veya ortaklığın tasfiyesi halinde borçlu ortağa isabet edecek tasfiye payının belirlenmediği bir aşamada, adi ortaklığın yaptığı işin karşılığında üçüncü kişiden alacağının haczi mümkün değildir (Hukuk Genel Kurulu’nun 03.04.2013 gün ve E: 2012/12-863, K: 2013/432 sayılı ilamı). Nihayet, ortaklık geliri henüz taksim edilmeden onun üzerinde bütün ortakların iştirak halinde mülkiyet hakları vardır (Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.1991 gün ve E:1991/13-76, K:1991/199 sayılı ilamı). 

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Karşı taraf/alacaklı B.. Ş... tarafından şikayetçi-borçlu B.. Ş.. hakkında yapılan takipte, borçlu şirketin ortağı bulunduğu ortak girişimde borçlu şirketin (ortağın) payına düşecek ve muaccel olacak semerelere haciz konulmasına karar verildikten sonra karar gereğinin ifası için ortak girişimi oluşturan ortaklara hitaben haciz müzekkeresi yazılması üzerine, borçlu şirket tarafından haczin kaldırılması talep edilmiştir.

Yukarıda belirtildiği üzere, adi ortaklıklarda, ortaklardan birinin kişisel borçlarından dolayı hakkında icra takibi yapılması halinde, borçlu ortağın kar veya tasfiye payı belirlenmeden ortaklığa ait mevcut bir hakka veya üçüncü kişide olup, ortağa düşecek bir hakkın haczine karar verilemeyeceğinden, İstanbul 21.İcra Müdürlüğü’nün 2012/3766 esas sayılı dosyasında, ortak girişimin, Orman Genel Müdürlüğü’ne verdiği hizmetin karşılığında elde edeceği semerelerden borçlu paydaşa düşecek kısmın haczine ilişkin icra memurluğu işlemi usul ve yasaya aykırıdır.
Şu durumda; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, özellikle emsal nitelikte bulunan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 03.04.2013 gün ve E:2012/12-863, K:2013/432 sayılı kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Şikayetçi-borçlu B. U. Zirai İlaçlama Orman Yangını Söndürme Uçak Bakım Onarım H. Turizm Akaryakıt Nakliye Paz. Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının, Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na 5311 sayılı Kanunun 29.maddesi ile eklenen "Geçici Madde 7" atfı dolayısıyla 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 10.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/GelismisDokumanAraServlet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder