6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) m. 214 ve devamı maddelerinde "zapttan sorumluluk," TBK m. 219 ve devamıda ise "ayıptan sorumluluk" hususları hüküm altına alınmıştır. Söz konusu maddeler aşağıdaki sistematikte hükümleştirilmiştir.
II. Zapttan sorumluluk
1. Konusu
MADDE 214- Satış sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınırsa satıcı, bundan dolayı alıcıya karşı sorumlu olur.
Alıcı, elinden alınma tehlikesini sözleşmenin kurulduğu sırada biliyor idiyse satıcı, ayrıca üstlenmiş olmadıkça bundan dolayı sorumlu olmaz.
Satıcı, üçüncü kişinin hakkını gizlemişse, sorumluluğunu kaldırma veya sınırlama konusunda yapılmış olan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
2. Yargılama usulü
a. Davanın bildirimi
MADDE 215- Satılanın elinden alınması tehlikesi ile karşılaşan alıcı, kendisine karşı açılan davayı satıcıya bildirdiği zaman satıcı, durumun gereğine göre ve yargılama usulü uyarınca ya alıcının yanında davaya katılmak ya da alıcı yerine geçerek üçüncü kişiye karşı davayı takip etmek ve savunmak zorundadır.
Bildirme, davaya katılmaya ve savunmaya elverişli bir zamanda yapılmışsa, alıcının aleyhinde verilen hüküm, onun ağır kusuru yüzünden verildiği ispat edilmedikçe, satıcı için de sonuç doğurur.
Dava, kendisine yüklenilemeyen sebeplerden dolayı satıcıya bildirilmemişse satıcı, zamanında bildirilmiş olsaydı daha elverişli bir hüküm elde edilebileceğini ispatladığı ölçüde sorumluluktan kurtulur.
b. Mahkeme kararı olmaksızın satılanı verme
MADDE 216- Satıcının zapttan sorumluluğu aşağıdaki hâllerde devam eder:
1. Alıcı, bir mahkeme kararı beklemeksizin üçüncü kişinin hakkını dürüstlük kurallarına uygun olarak tanımış ve satılanı ona vermişse.
2. Alıcı, üçüncü kişinin kendisine karşı dava açmasını beklemeden, satıcıyı satılan üzerindeki hak iddiasına ilişkin uyuşmazlığı dava yoluyla çözümlemesi, aksi takdirde tahkim yoluna başvuracağı konusunda gecikmeksizin uyarmış ve bundan sonuç alamadığı için tahkim yoluna başvurmuşsa.
Satıcının sorumluluğu, alıcının satılanı üçüncü kişiye vermekle yükümlü olduğunu ispat etmesi durumunda da devam eder.
Alıcının hakları
a. Tam zapt hâlinde
MADDE 217- Satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa, satış sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir:
1. Satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesini.
2. Satılanı elinden alan üçüncü kişiden isteyemeyeceği giderleri.
3. Davayı satıcıya bildirmekle kaçınılabilecek olanlar dışında kalan bütün yargılama giderleri ile yargılama dışındaki giderleri.
4. Satılanın tamamen elinden alınması yüzünden doğrudan doğruya uğradığı diğer zararları.
Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının satılanın elinden alınması yüzünden uğramış olduğu diğer zararları da gidermekle yükümlüdür.
b. Kısmi zapt hâlinde
MADDE 218- Satılanın bir kısmı elinden alınmış veya satılan sınırlı ayni bir hakla yüklenmişse alıcı, sadece bu yüzden uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir.
Ancak alıcının, satılandaki bu durumu bilseydi onu satın almayacağı durum ve koşullardan anlaşılıyorsa, alıcı hâkimden sözleşmenin sona ermesine karar vermesini isteyebilir. Bu durumda alıcı, satılanın elinde kalmış olan kısmını o zamana kadar elde etmiş olduğu yararlarla birlikte, satıcıya geri vermekle yükümlüdür.
III. Ayıptan sorumluluk
1. Konusu
a. Genel olarak
MADDE 219- Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.
Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.
Bu hususlar aşağıdaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında tartışılmıştır.
Hukuk Genel Kurulu 2011/19-597 E. ,
2012/80 K.
- TİCARİ SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN SATILAN MALDA
- ORTAYA ÇIKAN HUKUKİ AYIP NEDENİYLE FESHİ
- SATICININ AYIBA KARŞI TEKEFFÜL BORCU
- BORÇLAR KANUNU (818) Madde 194
- TÜRK MEDENİ KANUNU (4721) Madde 683
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.
ÖZET: AYIBA KARŞI TEKEFFÜL, SATILAN ŞEYDE SATICI TARAFINDAN ZİKİR
VE VAAD EDİLEN VASIFLARIN BULUNMAMASINDAN VEYA SATILAN ŞEYİN DEĞERİNİ YAHUT AKİT
GEREĞİNCE ONDAN BEKLENEN FAYDALARI AZALTAN VEYA KALDIRAN NOKSANLARI
BULUNMASINDAN SATICININ SORUMLU TUTULMASI OLUP SATICI, SATIŞ SÖZLEŞMESİNE KONU
TAŞINIR MALIN NİTELİĞİ VE KULLANIM AMACI BAKIMINDAN MALIN DEĞERİNİ VE KULLANIM
AMACINI AZALTAN VEYA ORTADAN KALDIRAN MÜLKİYET HAKKININ SONUCU OLAN TASARRUFİ
İŞLEMLER YAPMASINI ENGELLEYEN BİR EKSİKLİĞİN BULUNMAMASINI SAĞLAMA BORCU
ALTINDADIR. SATILANIN DEĞERİNE VE ONDAN BEKLENEN YARARA ETKİ EDEN VE OBJEKTİF
HUKUKUN KOYDUĞU BİRTAKIM SINIRLAMA VE YASAKLARDAN DOĞAN EKSİKLİKLER HUKUKİ
AYIPTIR.
ALICI SATILAN MALIN AYIBININ BULUNMASI HALİNDE SATILANI REDDE
HAZIR OLDUĞUNU BEYANLA SATIŞ SÖZLEŞMESİNİ FESHEDEBİLECEĞİ GİBİ, SATILANI
ALIKOYUP KIYMETİNİN NOKSANI KARŞILIĞINDA SATIM PARASININ İNDİRİLMESİNİ DE
İSTEYEBİLECEKTİR. SATILAN, MİKTARI MUAYYEN MİSLİ ŞEYLERDEN İSE, ALICIYA DİLERSE
SATILANIN AYIPSIZ BİR BENZERİYLE DEĞİŞTİRİLMESİNİ TALEP HAKKI DA
TANINACAKTIR.
DAVACI ŞİRKET İLE DAVALI ŞİRKET ARASINDA TİCARİ SATIMA VE ELDEKİ
DAVAYA KONU ARACIN DAVACI ŞİRKETE SATILIP ADINA TESCİLİNDEN SONRA GÜMRÜK VE
MUHAFAZA BAŞMÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN YURDA GİRİŞİ ESNASINDA YURTDIŞI ARAŞTIRMALARI
SONUCU FATURALARDAKİ KIYMET FARKI GEREKÇESİ İLE ZAPTEDİLMESİ, İTHALATÇI FİRMA
HAKKINDA RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK VE TEŞEKKÜL HALİNDE KAÇAKÇILIK İDDİASI İLE
KAMU DAVASI AÇILMASI, CEZA YARGILAMASI SIRASINDA TEMİNAT MUKABİLİNDE “SATILAMAZ
VE DEVREDİLEMEZ” ŞERHİ İLE ALICIYA TESLİM EDİLMESİ SATILAN MALIN HUKUKEN AYIPLI
OLDUĞUNU GÖSTERMİŞ OLUP, AYIP NEDENİYLE ALICININ, MALİKİN SAHİP OLDUĞU HAKLARA
SAHİP OLAMADIĞI KUŞKUSUZDUR.
SATIN ALAN DAVACI AÇISINDAN, O MALDAN ELDE EDECEĞİ FAYDANIN, DAVA
KONUSU MENKULE RESMİ MAKAMLARCA KAMU GÜCÜNE DAYANILARAK EL KONULMASI TARİHİNDE
ORTADAN KALKTIĞININ KABULÜ İLE ORTAYA ÇIKAN SONUÇTAN SATICININ AYIBA KARŞI
TEKEFFÜLÜNE İLİŞKİN HÜKÜMLERE GÖRE DAVALI ŞİRKET SORUMLUDUR. ARACI İTHAL EDEN
FİRMA YETKİLİLERİ HAKKINDA AÇILAN KAMU DAVASINDA VERİLECEK KARARIN SATICININ
AYIBA KARŞI TEKEFFÜLÜNE DAYALI ELDEKİ DAVAYA BİR ETKİSİ BULUNMAMAKTADIR
.
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; (İstanbul Üçüncü Asliye Ticaret Mahkemesi)’nce davanın kabulüne dair
verilen 04.11.2008 gün ve 2004/860 E. 2008/572 K. sayılı kararın incelenmesi
davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondokuzuncu
Hukuk Dairesi’nin 19.11.2009 gün ve 2009/4237 E. 2009/10957 K. sayılı
ilamıyla;
(Davacı vekili, 09.04.2003 tarihinde müvekkili şirketin davalıdan
Hummer marka arazi taşıtını satın aldığını, ancak 25.06.2004 tarihinde İstanbul
Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü tarafından ithali sırasındaki usulsüzlükten
dolayı aracın zapt edildiğini belirterek, sözleşmenin feshi ile satış bedeli
olan 168.000.000 TL’nin zapt tarihinden itibaren en yüksek reeskont faiziyle
birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, ayıba karşı tekeffüle ilişkin 1 yıllık zamanaşımı
süresinin geçtiğini, müvekkilinin de aracı H… Sınai ve Tıbbi Gazlar A.Ş.’den
satın aldığını, kendisinin ithal etmediğini, nasıl ithal edildiğini de
bilmediğini, zapt üzerine müvekkiline ihbar yapılmadığından temerrüt faizi
isteyemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı satıcının sattığı araçtan dolayı hukuki ayıbın
meydana gelmesinde kusurlu olmasa dahi sorumlu olduğu, dava konusu aracın
teminat mukabilinde davacıya verildiği, bu durumda aracın adli emanete iade
edilmesi koşuluyla dava konusu meblağın davacıya ödenmesi gerektiği
belirtilerek, satım sözleşmesinin iptaline, davacı tarafından ödenen 168.000
TL’nin aracın adli emanete iade edilmesi koşuluyla davalıdan tahsili ile
davacıya verilmesine, anılan meblağa teslim tarihinden itibaren değişen
oranlarda temerrüt faizi uygulanmasına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince
temyiz edilmiştir.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 22.02.2005 tarihli
iddianamesi ile dava konusu aracın sahte evraklarla ithalinin gerçekleştirildiği
iddiasıyla evrakta sahtekarlık suçundan dolayı Bakırköy Birinci Ağır Ceza
Mahkemesi’ne açılan davanın henüz sonuçlanmadığı dosya içeriğinden
anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, söz konusu ceza davasının sonucunun
beklenip, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç
çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucunda yazılı
şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.) gerekçesiyle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile
bozma nedenine göre davacının temyiz itirazları incelenmeksizin bozularak,
dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Edenler: 1- Davacı
vekili,
2- Davalı Vekili
3- Fer’i müdahil ...Turizm Oto. San. Tic. Ltd. Şti. vekili
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Dava, ticari satış sözleşmesinin, satıma konu malda ortaya çıkan
hukuki ayıp nedeniyle feshi ile satış bedelinin, zapt işleminden itibaren ticari
işlere uygulanan en yüksek reeskont faizi ile birlikte, iadesi istemine
ilişkindir.
Davacı şirket vekili 11.08.2004 harç tarihli dava dilekçesinde;
taraflar arasında düzenlenen 09.04.2003 tarihli sözleşme ile davalı şirketten
bedelinin tamamı ödenerek satın alınan 2003 model Hummer marka aracın, teslim
alınıp müvekkilince kullanılmakta iken, İstanbul Gümrük ve Muhafaza
Başmüdürlüğü’nce 25.06.2004 tarihli tutanağa rapten zapt edildiğini, buna
gerekçe olarak ithal aracın yurda girişi sırasında düzenlenen faturalardaki
kıymet farkının gösterildiğini, böylece aracın hukuki ayıplı olarak kendilerine
satıldığının ve kandırıldıklarının anlaşıldığını, ifadeyle taraflar arasındaki
satım sözleşmesinin feshini, satış bedelinin ticari işlere uygulanan en yüksek
reeskont faizi ile birlikte iadesini istemiştir.
Davalı satıcı şirket vekili zamanaşımı def’i yanında, ayıbın
ithalatla ilgili olup, kendilerinin satıcı olduğunu, davanın ithalatçı firmaya
ihbarı gerektiğini, ayrıca davacının ayıp ihbarında bulunmadığını, yararlanma
süresinin bedele dönüştürülerek satış bedelinden indirilmesi gerektiğini ve
davanın reddini savunmuştur.
Davaya fer’i müdahil olarak katılan şirketler vekilleri davanın
reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacı yanca, aracın gizli ayıplı olduğunun
zaptedilmesi ile öğrenildiği, durumun davalı satıcıya bildirildiği, ceza
kovuşturmasının başladığı, satıcının sattığı malın ayıplı olmadığını alıcıya
karşı yükümlenmekle, bu ayıbı bilmese bile sorumlu olacağı, gerekçesiyle davanın
kabulü ile satış sözleşmesinin iptaline, davaya konu bedelin davacıya
ödenmesine, davaya konu araç ödenen teminat karşılığı Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından davacıya iade edildiğinden, aracın adli emanete teslimi koşuluyla
bedelin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Davacı ve davalı vekillerinin temyizi üzerine karar Özel Daire’ce,
ayrıntısı yukarıda başlık bölümünde yer aldığı üzere, satıma konu malla ilgili
ceza davasının sonucunun beklenip, tüm deliller birlikte değerlendirilmek
suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gereğine,
işaretle eksik incelemeye dayalı olarak bozulmuş; davacı tarafın temyiz
itirazları bozma nedenine göre incelenmemiştir.
Mahkemece, bozma ilamında ceza davasının sonucunun beklenmesine
işaret edilmekle 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 189. maddesi çerçevesinde
değerlendirme yapıldığı, oysa ilk kararlarında da belirtildiği üzere uyuşmazlığa
uygulanması gereken yasa hükmünün aynı Kanun’un satıcının ayıba karşı
tekeffülünü düzenleyen 194 ve onu izleyen maddeleri olması gerektiği, davalı
satıcının ayıbın meydana gelmesinde kusuru olmasa bile alıcıya karşı sorumlu
olduğu, ceza davasının sonucunun bu sorumluluğa etkisinin olamayacağı,
gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Hükmü davacı ve davalı vekilleri ile fer’i müdahil vekili temyize
getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın
hangi yasal düzenlemelere göre çözümleneceği; varılacak sonuca göre de davaya
konu malla ilgili olarak sürmekte olan ceza davası sonucunun beklenmesinin
gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve
kurumların ortaya konulmasında yarar vardır:
818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 182/1. maddesine göre; satıcı,
satılan malı alıcının ödemek zorunda olduğu bedel karşılığında alıcıya teslim ve
mülkiyeti ona devretmek borcu altına girer.
Taşınır sözleşmesinde satıcının taşınırı teslim etmek ve mülkiyeti
alıcının üzerine geçirmek gibi asıl borcu yanında satılan malı saklama ve
gerektiğinde taşıma masraflarını ödeme borcu gibi tali nitelikte borçları da
bulunmaktadır.
Satıcının diğer bir borcu ise Borçlar Kanunu’nun 189 ilâ 193.
maddelerinde düzenlenen zabta karşı teminat borcudur.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 189. maddesinde zabta karşı
teminat:
“Satıcı satılan şeyin bir üçüncü kişi tarafından satım
sözleşmesinin kurulduğu sırada mevcut bir hak sebebi ile tamamen ve kısmen
zaptedilmesinden alıcıya karşı sorumludur” şeklinde tanımlanmıştır.
Satıcının bu borcu ile ilgili olarak öğretide “zabta karşı
tekeffül satılan malın bir üçüncü kişinin iddia ettiği üstün bir hak yüzünden
alıcının elinden alınmasından veya iddia olunan bu hak sebebi ile alıcının
mülkiyet hakkını gereği gibi kullanmamasından dolayı satıcının sorumlu
olmasıdır” şeklinde tanımlanmaktadır (Tandoğan H. Borçlar Hukuku - Özel Borç
İlişkileri, C. 1/1, 4. Bası, Ankara 1988, s. 148).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 683. maddesine göre ise;
bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde
dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Bir
zapt tehlikesinin bulunması halinde malikin, yani alıcının, bu yetkilerini
kullanması engellenmiş, mülkiyet hakkı gereği gibi kullanılamamış olur. Bu
nedenle satım hukukunda zapta karşı tekeffül sorumluluğunun varlığı
zorunludur.
Satıcının zabta karşı tekeffül borcu satım sözleşmesinin kanun bir
hükmi olması dolayısıyla kanuni bir borçtur. Satım sözleşmesinde bu hususta bir
taahhüt bulunulmasının sonucu değildir. Ne var ki, taraflar bu sorumluluğu
kaldıran veya daraltan sözleşme yapabilirler.
Satıcının zabta karşı tekeffül borcundan sorumlu olması için
aranan koşullar; satılan malın alıcıya teslim edilmiş olması; mala el koyan
üçüncü kişinin satılan üzerinde zabtı sağlayacak bir hakka sahip olması ve bu
hakkın en geç sözleşmenin kurulması sırasında mevcut olması; üçüncü kişinin
kısmen veya tamamen zapta girişmiş olması; BK’nın 190. maddesinin 1. fıkrasına
göre satılanın zabtı ile tehdit edilen alıcının aleyhine dava ikame edilmiş ise
bunun satıcıya ihbar edilmesi; BK’nın 189. maddesinin 2. fıkrası uyarınca
alıcının satım sözleşmesinin kurulması zamanında zabıt tehlikesini bilmemesi;
BK’nın 189. maddesi 3. fıkrası gereğince satım sözleşmesinin tarafları arasında
zapta karşı tekeffül borcunu kaldıran veya sınırlayan bir anlaşmanın bulunmaması
olarak sayılabilir.
Bu şartların bulunması halinde satıcının sorumluluğunun kapsamı
satılanın kısmen veya tamamen zaptedilmiş olmasına göre değişecek ve satıcı bu
zabıttan dolayı sorumlu tutulacaktır.
Satıcının ayıba karşı tekeffül borcuna gelince; bu borç 818 sayılı
Borçlar Kanunu (BK)’nun 194 ilâ 207. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Anılan Kanun’un “Ayıba Karşı Tekeffül”e ilişkin 194.
maddesinde:
“Bayi müşteriye karşı mebiin zikir ve vadettiği vasıflarını
mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan
menfaatini izale veya ehemmiyetli bir suretle tenkis eden ayıplardan salim
bulunmasını da mütekeffildir.
Bayi, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan
mesuldür.” hükmü yer almaktadır.
Ayıba karşı tekeffül, doktrinde; satılan şeyde satıcı tarafından
zikir ve vaad edilen vasıfların bulunmamasından veya satılan şeyin değerini
yahut akit gereğince ondan beklenen faydaları azaltan veya kaldıran noksanları
bulunmasından satıcının sorumlu tutulması şeklinde tarif edilmektedir (Edis S.
Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, Ankara 1963, Ajans-Türk Matbaası, s. 7).
Şu hale göre ayıba karşı tekeffül ya zikir ve vaad olunan vasıfların
bulunmaması ya da satılanın lüzumlu vasıflarının olmaması sebebiyle
gerçekleşir.
Ayıba karşı tekeffül borcu, satıcının mülkiyeti geçirme borcunun
tamamlayıcısıdır. Çünkü satımda alıcının amacı, istediği maksat için
kullanabileceği, yararlı bir malın mülkiyetine sahip olmaktır. Satıcı, malın
değerini veya yararını azaltan eksikliklerin bulunmadığını ayrıca garanti etmese
bile; bu borç kanunen mevcuttur. Bu nedenle satıcının bu borcunu kanuni bir borç
olarak nitelendirmek mümkündür (Tandoğan, H., a.g.e., s. 163; Yavuz, C., Türk
Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1996, s. 91).
Satıcı satış sözleşmesine konu taşınır malın niteliği ve kullanım
amacı bakımından malın değerini ve kullanım amacını azaltan veya ortadan
kaldıran mülkiyet hakkının sonucu olan tasarrufi işlemler yapmasını engelleyen
bir eksikliğin bulunmamasını sağlama borcu altındadır. Satıcının bu borcunun söz
konusu olabilmesi için satılanda bu çeşit eksikliklerin var olduğunu bilmesi
gerekmediği gibi satılandaki bulunması gereken vasıfları ayrıca zikir ve vaad
etmesine de gerek yoktur.
Ayıp sözüyle, bir şeyde bulunmaması gereken objektif bozukluklar
ve eksiklikler kastolunmaktadır. Ayıp maddi şekilde olabileceği gibi hukuki veya
ekonomik bir ayıp şeklinde de ortaya çıkabilecektir.
Bir eşyanın aynı cinsten normal parçalarla karşılaştırıldığında
kendi değerini veya elverişliliğini kaldıran ya da azaltan her türlü kötü
nitelik maddi ayıptır.
Satım sözleşmesinin yerine getirilmesi için geçirilen hakkın,
objektif bir hukuk kuralından ötürü sakatlanmış bulunması, satılanın objektif
bir hukuk kuralı nedeniyle öngörülen amaca hizmet edememesi ise
“hukuki ayıp” olarak nitelendirilmektedir. Satılanın değerine ve ondan beklenen
yarara etki eden ve objektif hukukun koyduğu birtakım sınırlama ve yasaklardan
doğan eksiklikler “hukuki ayıp” olarak ifade edilebilir.
Hukuki ayıpların tayin ve tespiti maddi ayıplarda olduğu gibi
kolay değildir.
Özellikle “zapt” ile “hukuki ayıp teşkil eden noksanlıklar”ın
birbirinden ayrılması güçlük arz eder. Bunun başlıca nedeni taahhüt edilen hak
ile ilgili olmasıdır.
Hukuki ayıp “zapt” mahiyetinde olmamakla beraber, zikir ve vaad
edilmiş vasıfların yokluğunu intaç eden yahut şeyin değerine veya tahsis
cihetinden beklenen faydalara tesir eden hukuk nizamında doğmuş
noksanlıklardır. İşbu hukuk nizamından doğan noksanlıklar şeyin değerine veya
ticarette alım satımına tahdit koyan yahut o şeyin alım ve satımını tamamen
yasaklayan hükümler dolayısıyla ortaya çıkabilir (Edis S. Satıcının Ayıba Karşı
Tekeffül Borcu, Ankara 1963, Ajans-Türk Matbaası, s. 14).
Hukuki ayıp, satılanın mutlaka alıcının elinden alınması sonucunu
doğurmaz. Bu hal satıcının zabta karşı tekeffül sorumluluğuna değil, ayıba karşı
tekeffül sorumluluğuna yol açar. Kamu hukukuna dayanan bir sınırlamanın
varlığı; örneğin, ithal edilen bir aracın ithalatında problem olması hukuki ayıp
olarak kabul edilebilir. Ancak bu ayıbın sözleşmede yarar ve hasarın alıcıya
geçmesi anında satılanda var olması, mevcut ayıbın gizli olması ve o malın
değerini veya kullanım amacını ciddi surette azaltması veya kaldırması
gereklidir.
Satıcının bu yükümlülüğünün ortaya çıkması için alıcının satılanı
muayene etmesi ve iddia olunan ayıpları satıcıya ihbar etmesi gereklidir. Bunun
aksine davranan alıcının ayıba karşı tekellüf hükümlerinden faydalanma olanağı
yoktur.
Ayıba karşı tekeffül borcuna ait BK’nın 194 ilâ 201. maddeleri
arasında belirtilen koşullarının gerçekleşmesiyle, alıcı aynı Kanun’un 202 ve
devamı maddeleri kapsamında kendisine tanınan seçimlik haklarını satıcıya karşı
kullanabilecektir.
Alıcı, satılan malın ayıbının bulunması halinde BK’nın 202.
maddesine göre satılanı redde hazır olduğunu beyanla satış sözleşmesini fesh
edebileceği gibi; satılanı alıkoyup kıymetinin noksanı karşılığında satım
parasının indirilmesini de isteyebilecektir.
Diğer taraftan, BK’nın 203. maddesine göre, satılanın miktarı
muayyen misli şeylerden ise, alıcıya dilerse fesih veya semenin tenzilinden
hiçbirini talep etmeyip; satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini talep
hakkı da tanınacaktır.
Satım sözleşmesinden dönme beyanı, bozucu yenilik doğuran bir hak
niteliğinde olup, bir irade açıklaması olarak, satıcıya vardığı anda hükümlerini
doğurur ve sözleşmeyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırır.
Dönme üzerine sözleşmenin geçmişe etkili olarak ortadan
kalkmasının doğal bir sonucu olarak, tarafların edimlerinin karşılıklı olarak
aynı anda ifası gerekir.
Dolayısıyla davacı/alıcı, elindeki aracı davalı/satıcıya fiilen
teslim ve tescil şartıyla, satım bedelini alabilecektir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Dava konusu araç fer’i müdahil ithalatçı firma tarafından ithal
edilmiş ve 31.12.2002 tarihinde diğer fer’i müdahil şirketlere 167.265,00 (YTL)
TL bedel ile satılmıştır. Araç 02.04.2003 tarihinde de 168.000,00 (YTL) TL bedel
ile davalı şirkete satılmıştır.
Davalı şirket ile davacı şirket arasında düzenlenen 09.04.2003
tarihli sözleşme ile de 168.000,00 TL bedelle davacı tarafça satın alınıp; bu
şirket adına tescil edilmiştir.
Araç; davacı şirkete teslimi ve şirket adına tescilinden sonra;
davacı yan yedinde iken 25.06.2004 tarihinde İstanbul Gümrük ve Muhafaza
Başmüdürlüğü tarafından yurtdışı araştırmaları sonucu faturalardaki kıymet
farkı gerekçesi ile zaptedilmiştir.
İthalatçı firma yetkilileri hakkında, Bakırköy Birinci Ağır Ceza
Mahkemesi’nin 2004/250 esas sayılı dosyasında resmi evrakta sahtecilik ve
teşekkül halinde kaçakçılık iddiası ile kamu davası açılmış olup; temyiz
incelemesi sırasında da bu davanın derdest olduğu dosya kapsamı ile
belirgindir.
Ceza yargılaması sırasında, Bakırköy Birinci Ağır Ceza
Mahkemesi’nin 2004/250 esas sayılı dosyasında verilen 2004/177 Değişik iş sayılı
karara istinaden, araç 18.03.2005 tarihinde davacı şirkete 174.009,00 (YTL) TL
teminat mukabilinde ve “satılamaz ve devredilemez” şerhi ile teslim
edilmiştir.
Açıklanan tüm bu gelişmeler gözetildiğinde; davacı şirket ile
davalı şirket arasında ticari satıma ve eldeki davaya konu aracın açık biçimde
hukuken ayıplı olduğu, burada zapta değil ayıba karşı tekeffül hükümlerinin
uygulama alanı bulacağı belirgin olup; her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ayıp nedeni ile davacının mülkiyet hakkının içeriğini
düzenleyen 4721 sayılı TMK’nın 683. maddesinde belirtilen yetkilerine sahip
olamadığı ve bunları kullanamadığı da kuşkusuzdur.
Araç her ne kadar davacıya ceza mahkemesi kararı ile teslim
edilmiş ise de bu teslim, belirlenen araç bedeli kadar meblağın teminat olarak
davacı şirket tarafından yatırılması ve tescil kaydı üzerine “devredilemez ve
satılamaz” kaydı konulması koşuluyla gerçekleşmiştir.
Davacı, kendisine satılmasından önce vukubulan bir suça konu
olması nedeniyle 25.06.2004 tarihinde resmi mercilerce zaptedilen aracı, zabıt
tarihinden; teminat karşılığında ve koşullu olarak teslim aldığı 18.03.2005
tarihine kadar olan dönemde hiç kullanamamış; bu tarihten sonra da sicil
kaydındaki şerh nedeni ile dilediği gibi tasarruf etme olanağı bulamamıştır.
Dolayısıyla, davacının satın aldığı mala, kendisinin herhangi bir
kusuru olmaksızın, kamu gücüyle el konulmuş; tasarruf hakkı kısıtlanmıştır.
Hal böyle olunca; satın alan davacı açısından, o maldan elde
edeceği faydanın, dava konusu menkule resmi makamlarca kamu gücüne dayanılarak
el konulması tarihinde ortadan kalktığının kabulü gerekir ve böylece ortaya
çıkan hukuki ayıptan -satıcının ayıba karşı tekeffülüne ilişkin hükümlere
göre-davalı satıcı şirket sorumludur; burada davalının hukuki ayıbın ortaya
çıkmasında kusurlu olup olmaması da sonuca etkili değildir.
O halde, Bakırköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde davaya konu
aracı ithal eden firma yetkilileri hakkında açılan kamu davasında verilecek
kararın -ki bu dava satıcı hakkında olsa dahi- satıcının ayıba karşı tekeffülüne
dayalı eldeki davaya herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.
Mahkemece, aynı hususlara işaretle, hukuki ayıbın varlığının ve
davalı satıcının bu ayıp nedeniyle, kusurlu olup olmadığına da bakılmaksızın,
sorumluluğunun kabulü ile ceza davasının sonucu beklenmeden, sonuçta;
satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapılarak,
hükme varılmış olması yerindedir.
Ne var ki, gerek davacının, gerekse de davalı ve fer’i müdahil
vekillerinin işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları, bozma nedenine göre
daha önce Özel Daire’ce incelenmemiştir.
O nedenle; bu incelemelerin yapılabilmesi için dosyanın, Özel
Daire’ye gönderilmesi gerekir.
S o n u ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle DİRENME UYGUN OLUP,
davacı, davalı ve fer’i müdahil vekillerinin işin esasına yönelik diğer temyiz
itirazlarının incelenmesi için dosyanın ONDOKUZUNCU HUKUK DAİRESİNE
GÖNDERİLMESİNE, 15.02.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder